17 Nisan 2011 Pazar

KALBİMİZ

e.min 8.bölüm alıntıdır.

Bütün derdi artık Asi, Demir’in... yüreğinde filizlendiğini kabul ettiği bu asice sevgiyle... Asi’de daha farklı değil bu kabullenişte... sözleri kırarken, incitirken Demir’i... gözleri tamir ediyor, yaralarını sarıyor, dolaşıyor Demir’in dudaklarında, gözlerinde... ‘rağmen’ sevmek neymiş görüyorum onun gözleri ayrılamazken Demir’den... İkilemler içindeki yüreğini sergiliyor... Topraklarını ellerinden aldı Demir... ama kendisini bıraktı bu asi topraklara... Toprağı anlamak bir insanı anlamaktı birazda... anlamadı Demir... Suyu anlamaksa Demir’i anlamaktı biraz... sürekli ona yağıp duran, topraklarını seller bastıran bu adamı, Demir’i anlamakta zorlandı Asi’de...

usayken





KALBİMİZ

Hızla gelişecek kalbimiz
Kalbimiz hızla.
Sürgünlerin umutsuzluğunda
Kırık kalpler, yaralılar, onulmazlar
Farksız çarpanların umutsuzluğunda
Ve köprü başlarının umutsuzluğunda
Ve köprü başlarının umudunda.
Sular bitse bile, çiçekler atılırken oralara
Temiz bir ilişkinin bulutsuzluğunda
Ve eski dağlarda, eski dağlarda kış
Kovalarken ülkesini
Hızla gelişecek kalbimiz.
Kendi öz hüznümüzün öz tarlasında
Bozkır dayanıklılığımızın tarlasında
Kalbimiz
Ellerimiz ayaklarımız arasında
Ve kimsenin bölemediği şarkıyı
Güllerin, buğdayların ve acının şarkısını
Bir haziran uygulayacak sesimize.
Sütçünün sesiyle birlikte
Erkenci işçilerin sesiyle birlikte
Şoförün sesiyle birlikte
Sabaha başlamış sarhoşların sesiyle birlikte
Yaman sarhoşların sesiyle birlikte
Ve yeni uyanışların ve yeni doğmuşların
Ve herkesin ve herkesin
Sesleriyle birlikte
Bir haziran uygulayacak
Kimse bölemeyecek ve kalbimiz
Hızla gelişecek.

Turgut Uyar
SANA YAKIN

e.min 7.bölüm alıntıdır.

... Asi ona bu kadar yakınken zaten zor düşünüyor. Onu avucunun içinde hapsedercesine, Asi’nin firendeki eline uzanıyor... utangaç el... utangaç beden ondan kaçıveriyor. Ama çok uzaklaşamıyor. Demir’e direktifler vermeye devam ediyor. Bu oyunda çok yeni Demir... çok acemi... Asi’nin yönlendirmelerine hiç itiraz etmiyor

 Asi’yi öyle dizinin dibinde tutmakta... bunu çok uzun boylu sürdüremiyor olsa da şu an mutluluktan uçuyor. İlerlemek için takılan viteste araç geriye doğru hareketlenmeye başlıyor... burada da mı diyesim geliyor... böylesi bir anda bile dizinin tersineliğinin sanki altı çiziliyor... Ama Asi orada... Demir’in yanında... araç nihayet ilerlliyor. Bu yeni oyuncağında.. bu aşk oyununda Asi’nin yönlendirmelerine hiç itiraz etmiyor Demir. Tek sorunu onu bırakıp bir hamlede, kalması geride... oysa, Demir onu yanıbaşında istiyor... asi değil keçi bu kız... ele avuca sığmazlığı, Demiri deli ediyor.


usayken






SANA YAKIN

Bir hitit çanağıyım
toprağa gömülü
ve sen
ilk kazısını yapan
bir arkeolog ürkekliğiyle
ellerinin arasına
al beni

Tek dileğimdir çünkü benim
sana yakın bir ................

Sunay Akın
GÖZLERİ

e.min 7.bölüm alıntıdır.

Gerçekten öyle mi?.. Toprak da... su da Demir’in mi?.. Bu karışmışlık Asi’nin yanağında dün akşamdan kalmışlık değil mi? Kıyısına kadar varılmış ama kondurulamamış bir öpücüğün izi gibi! Asi’nin kızgınlığı, Demir’in o öpücüğü kendi dudaklarıyla vermeyişi olabilir mi? Demir’in bakışlarında duruyor e.min’in görseli... gülümseyemiyor bile... Demir Asi’yi baştan ayağa çamura bular gibi.

usayken





GÖZLERİ

Sanki hiçbir şey uyaramaz
İçimizdeki sessizliği
Ne söz, ne kelime, ne hiçbir şey
Gözleri getirin gözleri.

Başka değil, anlaşıyoruz böylece
Yaprağın daha bir yaprağa değdiği
O kadar yakın, o kadar uysal
Elleri getirin elleri
Diyorum, bir şeye karşı komaktır günümüzde aşk
Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi.

Edip Cansever

16 Nisan 2011 Cumartesi

MÜNACAAT

e.min 6.bölüm alıntıdır.

Yağmur toprağa varmaya, toprak yağmurla ıslanmaya, onlar birbirine sokulmaya, muhtaç bu gece. Asi’nin yağmurda vakurla yürüyüşünü görüp durabilir mi Demir... bir mıknatıs gibi çeker bu karışım Demir’i kendine.

Neden burada Asi... ne işi var yağmurda... köprüde... gecesinde. O gün Demir’in onu itekleyip durmasını istediği yerde kendiliğinden... iki suliet karışıyor görüşünde... Annesinin son adımlarının durduğu yerde, Asi’nin gözleri yağmurla hızını almış nehirde. Demir’se gözlerini alamıyor ondan... kurtulmuş, biraz evvel sıkı sıkı sarmalanmışlığından, ıslanıyor Demir’le. Asi’nin duymaya çalıştığı fısıltılar yok bu gece Köprü’de... ona yaklaşan kararlı adımlar var sadece... Bu adamı  kendine getirebilecek kuvvette miydi, sadece isteklerinin gücüyle sizce... Evet, evet... tanrı duyar ruhda esen fırtınaları... gerçekte olanları.. Herşeyden fazla,  Asi’nin Demir’e... Demir’in Asi’ye ihtiyacı... Sebepsiz değil yağmurun bardaktan boşanırcasına toprağa koşması.

Demir tükendi artık onu böyle görmekten... tükendi yağmurla ıslanmışlığında hayal etmekten... geçmişe rağmen onu bir düşman gibi görememekten. Kaybetmekten ama aynı zamanda da  alışmaktan delice korkar hale geldiği, bu kızla nasıl baş edeceğini bilememekten... Her yeni gün, ondan uzaklaşması için onlarca sebep üretirken... ondan vazgeçemeyişinden... Onunla ilgili hissettiklerinin herşeye baskın gelmesinden... bu mantıksızlıktan... bu elden birşey gelmeyişden. Asi ile yaşadığı gel-gitlerden... herşeyden...

Asi’nin Demir’e gelişi... suya kavuşurcasına... sırılsıklamlıklarında kaybolurcasına... Tenleri üşümüşlüklerinin farkında değil onlar böyleyken ama  titremeleri karışırcasına. Kucaklaşmaları, çekingen çekingen olmasına ama birbirlerini aranan çenelerine boyunlarını sunarcasına... yuvasına kavurşurmuşçasına... senelerdir oralardaymışçasına. 

Tehlike geçmiş ama Demir Asi’yi bırakmaz istemez gibi... Asi Demir’de işte, gerçek gibi. Yanağında hissetiği Asi’nin ıslak saçları... burnuna dolan Demir’le ıslanmış toprak kokusu, Asi’den gibi. Tek bir şey var akıllarında artık... geçmiş unutulmuş... Asi Demir’in olmuş gibi.  Asi bilmiyor “Ne istiyorsun... peki... gözleri öperken bir gözlerini bir dudaklarını, Demir’den bir  itiraf geliyor... dua gibi.

-Seni kaybetmek istemiyorum...


usayken




Onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
Bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık

İsmet Özel
·  
BİTMEYEN

e.min 6.bölüm alıntıdır.


-Bazen...
diyor Demir... bekliyor onu Asi... ne hissediyor o seslenişte... bilebilir mi peşisıra gelecekleri... ama duruyor işte. Demir kapatıyor aralarındaki mesafeyi... yanıbaşına kadar geliyor ve gözlerini dikiyor gözlerine...

-Görünenin ardındakine de bakman lazım...

Gözlerinin ardındakine bakmaya çalışıyorum, diyor gözleri Demir’in... sözlerinin ardındakilere bakmaya çalışıyorum. Sana böyle yakınken hissettiklerime... sende ki Demir’e... bende ki Asi’ye... birbirimize yaptıklarımıza... birbirimizde yaşadıklarımıza... çılgınca sana dokunma, sana sahip olma ihtiyacıma...  Herşeyi söylememi... herşeyi göstermemi bekleme... yapamam... tuhaf şeyler oluyor bana... ya sana!

Yaptıklarının ardındakine bakmaya çalışıyorum diyor gözleri Asi’nin... bakışların bana bambaşka şeyler söylerken... beni zorlayışına... bunu neden yaptığına... neden daha açık olamadığına. Sana böyle yakınken hissettiklerim var ya...  korkutuyor beni... çok korkutuyor. Hani gözlerin, bende ki Demir’i görüyor ya...  kontrolsüzce büyüyorsun bende...mani olamıyorum sana...

Gözleri, Asi’nin gözlerinden dudaklarına... ardından elindeki eşarba kayıyor Demir’in... sessizce yönlendiriyor onu da kendindeki Asi parçasına... Görünen orada... bir kez daha görünenin ardındakine bakmalı Asi... hatta dokunmalı ona. Yavaşça kaldırıyor elini Asi... uzanıyor Demir’deki Asi parçasına... eşarbını alırken onun elinden, utangaç, ürkek dokunuşlarını adıyor bu adama.  Hiç bir şeyi istemedi Demir, avucuna sokulan bu elden gelen dokunuşlar kadar, hayatında. Asi’nin gözleri alev alev... Demir’in eridiği sıcaklığa ulaşıyorlar o anda.


usayken





BİTMEYEN

Ve ağzım ağzını öptü ise
Çünkü için sözle doludur
Elim eline değdi ise
Çünkü elin yaratılmış işler doğurur
Gözlerine baktım ise
Ki bakmışımdır
Onlar bir denizi sezme derinliğindedir
Ve saçlarına
Ve boynuna
Ve omuzlarına
Baktım ise
Ki bakmışımdır
Onlar bir kuşun uçuşunu
Sezme derinliğindedir

Ey sözlerim benim
Onlar ki bana her zaman
Bir diriliş verenedir

Meselem bitmeyendedir

Edip CANSEVER
TELAŞ

e.min 6.bölüm alıntıdır.

Demir’in elleri sürekli yüzünde neredeyse... kendi gözlemlerimin doğruluğuna inanıp yine Demir’in ellerine odaklanıyorum. Biliyorum ki Demir’in açığa vuramadıklarını elleri söyler... ruhuna ayna gözlerini bizden kaçırabildiğinde, elleri diyeceğini der... ellerini takip ediyorum.   Nerelere konulacağını bilemez halde dolaşırken  Demir’in eli yüzünde... bastırılmış ‘telaş’ı hisseddiyorum. Demir’in bütününde hissettiğim huzursuzluğun nedenini, İhsan ile yaptığı konuşmasına bağlıyorum. Asi ‘garanti’ değil, gittikçe bu berraklaşıyor Demir’de... uzun yıllar var sanırken onunla önünde, bir anda uzaklaşabilir Demir’den babasının hamlesiyle. Bu düşüncenin olurluğu yüreğinde itibar gördükçe...  Asi’yle bulduğu huzuru bozduğunu... onu karıştığını hissediyorum. Onu izlerken ara ara... ışık hızıyla başka diyarlara kayıyor... Asi’yi kaybetme korkusu içten içten onu yoklarken, önem verdiği bu proje bile cazibesine kaybediyor... yeterince ilgi görmüyor... telaşı hissediyorum Demir’de, ellerinde...


usayken





Yaşamak değil,
Beni bu telaş öldürecek.
Özdemir Asaf

SEN BENİM İÇİN KIRK YILDA BİR GİBİSİN

e.min 5.bölüm alıntıdır.

Güneş uzak ufuklarda doğmuş çoktan... kızıllığı vuruyor onlara... çok güzel bir gün... çok güzel bir başlangıç... bu sabah, ölüme inat, yaşamaya doyulmuyor. Asi mırıldanıyor... “Hiç bu saate kadar uyanık kalmamıştım!”... e.min artık ‘gözlerini’ yazmaktan yorgun... bu sözlere ne diyeceğini bilemiyor. Demir’in gözleri yerde kalakaldığı görüntüsünde duruyorum... ardından başını döndürüp Asi’ye baktığı karede... Demir onu sabahlara kadar uykusuz bırakmanın hayallerini kurdu ne zamandır... bu hayallerinden korktu ne zamandır... ürktü ne zamandır. Asi onu delirtmeye mi çalışıyor? Asi’nin bakışları ona döndüğünde... acımasızca dudaklarında, gözlerinde gezinip duruyor. Asi’nin gözlerine geri dönüyor gözleri... iki genç yanyana... o battaniyelerin altında... yanıyor dünya...

-Sadece burada ve şu anda... geçmişin sönmemiş küllerinden uzakta... yüreklerimiz iyice ufalanıp dökülmeden kalabilsek... zamanı burada ve şu anda durdurabilir miyiz... Asi...

Bir isimde duruyor zaman... bir isimde duruyor Demir.... bu kızın gözlerinde... bu kızın dudaklarında yaşıyor Demir... hep platonik gördüm... ama Asi’yi alıyor o akşam... hayatında günü doğuruyor Demir.


funda


Sana Asla Rakip Olmadan Ve Gözlerimin En
Çıplak Haliyle Yüreğine Dokunuyorum.
Ne Kadar İmkansız Oldugu Söylenirse Söylensin.
Aşk Bir Gün Bir Yerde Sonsuz Bir Bütünleşme
Düşüdür.

Sen Benim İçin Kırk Yılda Bir Gibisin.
Cezmi Ersöz

5 Nisan 2011 Salı

KOCAMAN BİR ÇOCUĞU ÖPÜYORSUN


e.min 5.bölüm alıntıdır.

... Ne kadar uzaktan farketti Asi onu, bunu ancak kendi biliyor... ama atmaca’nın peşi sıra o da Demir’e yönleniyor... Demir’in gözleri ara ara atmacada... ara ara Asi’de... dibine kadar sokulmakta hiç bir sakınca görmüyor. Başının hareketlerine odaklanıyorum bu karşılaşmalarında... Asi’yi öpermişçesine  hafifçe eğiliyor... Gökyüzünde süzülen atmacanın zerafeti nasıl da onu izleyen bu güzelin gözlerinde yansıyor...  “Çok güzel görünüyor değil mi?”... Demir’de aynen öyle düşünüyor. Bir an için yüzleri  atmacaya aynı açıyla dönüyor... tek hedefte... birleşiyor... o güzelliğe  odaklanıyor.  Asi’nin gözleri Demir’e dönüyor. Hiç kuşku yok ki benim de ekranım bu görüntüde donuyor. Asi atmacada nasıl da kendi güzelliğini yanındaki bu adama gösteriyor. Ama Demir farkında mı... dünyanının bu en vahşi avcısı onun yanına bir suretini... bir  başka dişiyi bırakıyor. Kendisi avlanıyor gibi ama aslında bu tecrübesiz dişi yüreğe av oluyor.  Asi’nin gözleri atmaca’ya bakan Demir’in gözlerindeki gülümsemeyi nasılda kana kana içiyor...  hep öfkesine alışmış onun... hep hiddetine... bu  muhteşem ifade onu çarpıyor.  Gözleri atmaca ile Demir arasında... yürek bir güzellikten bir güzelliğe gidip geliyor.
funda

Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun
 
Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.
Sakarya Caddesi’nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.

Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.
Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.


Şükrü Erbaş
ACIYLA ERİR YÜZÜNE ÇOCUK
 
e.min 5.bölüm alıntıdır.
 
Demir’in  gözleri sonunda Asi’ye  dönüyor ve artık bir tek onu görüyor.  Ağrına gider gözlerinin bakarsa Demir başka bir yere... gözleriyle, çenesi arasında dolanıp duruyor. İlla dokunmak mı gerekiyor... Asi ona gelişi kadar onun şu anlarda... dokunamasada biliyor. Demir kendine ait yeni şeyler keşfediyor bu aralar. Herşeyin özünü görmeye özen gösterir, kendince dokunmayı... kendince hissetmeyi sever... ama doğa’da dişiyi böylesi vahşice güzel... ilk defa hissediyor. Dostuna verdiği akıllar... “Belkide doğallık sandığın şey sığlıktır” söylemi, biliyor ki işe yaramıyor. Gözünün gördüğünün ötesinde bu kızın gözleriyle  kurabildiği iletişim onu şaşırtıyor... Alışık değil üstünde bir başkasının böylesi etkili olmasına... ve böylesi etkili olmaya aynı anda, sanıyorum bunu farketmiş olmakta onu sarsıyor.
 
funda


ACIYLA ERİR YÜZÜNE AŞIK ÇOCUK

Ne zaman gözlerinin içine baksam,biliyorum
ikimizi de aşar,o kapının ardındaki masal
bense yüreğimin bu hallerinden korkar,kalırım
bir hız trenine bindirilmiş küçük bir çocuk gibi
geçip giden yüzlerine bakar kalırım

Cezmi Ersöz
 
 
SEVGİLİLER


e.min 5.bölüm alıntıdır.


Demir’in dikkatini çeken nedir tepelerde... çekiyor bir şey işte... onu görüyor. Asi bir mıknatıs gibi onu çekiyor... arabasını durdurmakta ve özgürce uçan kuşu takip eden Asi’ye gitmekte bir sakınca görmüyor... Ne kadar uzaktan farketti Asi onu, bunu ancak kendi biliyor... ama atmaca’nın peşi sıra o da Demir’e yönleniyor... Demir’in gözleri ara ara atmacada... ara ara Asi’de... dibine kadar sokulmakta hiç bir sakınca görmüyor. Başının hareketlerine odaklanıyorum bu karşılaşmalarında... Asi’yi öpermişçesine  hafifçe eğiliyor... Gökyüzünde süzülen atmacanın zerafeti nasıl da onu izleyen bu güzelin gözlerinde yansıyor...  “Çok güzel görünüyor değil mi?”... Demir’de aynen öyle düşünüyor. Bir an için yüzleri  atmacaya aynı açıyla dönüyor... tek hedefte... birleşiyor... o güzelliğe  odaklanıyor.  Asi’nin gözleri Demir’e dönüyor. Hiç kuşku yok ki benim de ekranım bu görüntüde donuyor. Asi atmacada nasıl da kendi güzelliğini yanındaki bu adama gösteriyor. Ama Demir farkında mı... dünyanının bu en vahşi avcısı onun yanına bir suretini... bir  başka dişiyi bırakıyor. Kendisi avlanıyor gibi ama aslında bu tecrübesiz dişi yüreğe av oluyor.  Asi’nin gözleri atmaca’ya bakan Demir’in gözlerindeki gülümsemeyi nasılda kana kana içiyor...  hep öfkesine alışmış onun... hep hiddetine... bu  muhteşem ifade onu çarpıyor.  Gözleri atmaca ile Demir arasında... yürek bir güzellikten bir güzelliğe gidip geliyor.


funda


SEVGİLİLER

Bak! Gökte yay gibi uçan şu turnalara
Uçarlarken bir yaşamdan bir başkasına
Bulutlar da birlikte gidiyor onlarla.
Bulut ve turnalar
İkisi de aynı yükseklik ve aynı telaş içinde
Yerlerinde duramadan
Yan yana, kısacık uçtukları o güzel göğü
İkiye bölüyorlar.
her biri öbürünün salınışından başka bir şey görmeden
Aynı rüzgarı duyuyor.
Şimdi yan yana yatan bu çifti
Rüzgar boşlukta öylece sürükleyebilir.
Bu uyum bozulmadıkça
Uzun süre kimse onları ayıramaz
Yağmurlardan ve kurşunların vızıldadığı
Her yerden uzaklaşabilirler
Güneşin ve ayın altında küçücük hareketlerle
Birbirlerine sevdalı, uçarlar sonsuza.
Hey sizler, nereye? -Hiçbir yere. -Nereden? -Her yerden.
Soruyorsunuz, ne zamandır birliktesiniz?
.........................................................

...................................................

BERTOLT BRECHT

.....................MEKTUPLARI
 
 
e.min 5.bölüm alıntıdır
 
 Demir başka bir yalnızlığa kayıyor başını yerden kaldırdığında. Asi orada... o da yalnız... sertçe yere basan adımlarında... dik tutulan başta... yapayalnızlık var onda da. Biliyor ki babasıyla sorunlar yaşıyor Asi... babasının ruhsal yakınlığı olmadan yapayalnız o anda.  Orada birileri olsa da Demir’e bakışlarını anlatsa... Geçmişin izleriyle kırışmış alnı gevşeyiveriyor anında. Kalp atışları artıyor ve daha fazla havaya ihtiyaç duyuyor böyle anlarda... aralanıyor o dudaklar... Asi’nin  içinden geçtiği havayı taşıyorlar vücuduna. Bir hamlede kayadan  kalktığının ve ona doğru yalpaladığının farkında mı acaba.. istemsizce onun peşi sıra attığı o bir kaç adımda.

Asi için dünya  buğulu bir yeşillikten ibaret o anda... içinde Demir’i barındırsa da ruhsal karmaşasında farkında değil çevrenin... odaklanmış... varmaya çalıştığı sığınağına. Babası ona yüz çevirmiş... Asi nasıl dayansın buna. Göz yaşları  ilk hırçınlıktı... kızgınlık var şu anda ruhunda. Kendine... talihe... ve Demir’e. Onu böylesi çaresiz bırakan, babasını üzen, Demir’e.  Eteklerini toplayıp  üzerine çıktığı kayaya otururken gözleri suyun ötesindeki Demir’in görüntüsünde. Elleri,  göğsüne çektiği dizlerinin üzerinde... huzur bulduğu bu yerde bile Demir bıkakmamış peşini baksanıza... düşüncelerinde. Nasıl kurtulacak bu adamdan... toprağında... evinde... işinde... yüreğinde... Nasıl karıştırdı onun yaşantısını Antakya’ya gelişiyle.  Dudakları aşağı sarkmış, gözler artık suyun derinlerinde... Bir hışırtı dikkatini çekiyor Asi’nin... geride. Nehrin çekildiği yerlerde kurumuş sazlıkların arasından biri geliyor Asi’ye. Görür görmez geleni, soruyor kendi kendine... Bu adamdan kurtuluş yok mu ne?..  Kafasında onunla uğraştığı yetmiyor sanki, birde kendisi peşinde.
 
 
funda
 
 
Herkesin gerçeği kendine acı,
Herkesin acısı kendine biricik...

Şükrü ERBAŞ 
BOŞUNA UĞRAŞIYORUZ


e.min 4.bölüm alıntıdır.

 Onun gözlerinde gördüğü sorunun,  “Sen aşık oldun mu hiç?”in cevabını  veremeye de...  aşk sözcüklerini dudaklarından ona duyuramayan bu adamın gözlerine bakmaya da, gücü yok o an. Onların gözlerinde ‘an’lar içinde olup bitenlere de benim gücüm yetmiyor hiç bir zaman. Durdurup onları böyle anlarında soluklanıp... bakıyorum. Gözlerinde olan biteni.. bana duyurduklarını yazmaya parmaklarımın takati... olan bitenin hızına yetişmeye gücüm yetmiyor. Kayıp gidiyor yaşanmışlıklar... ama geride kalanlar hep bir tortu bırakıyor... Belki benim kadar şanslı değil Asi-Demir... o ‘an’ı durduramıyor ama onlarda benim dondurduğun karelerinde geceleri durup soluklanıyor.



funda2



Boşuna uğraşıyoruz gizlemek için
Bir zaman gizlesek de
Gün gelir gizlenemez
Açık gözlerime bakarlar o gün
...Gözbebeklerimde görüp, tanırlar seni...

Aziz NESİN

3 Nisan 2011 Pazar

AŞK

e.min 4.bölüm alıntıdır.

sadece özlemiş onu... özlemiş onunla çekişmeyi Demir. Asi’nin, onun  İstanbulluluğunu başına kakışına bile  yumuşacık... tepkisiz. Fakat  çuvalların üzerinde gözüne çarpan sargı bezi ve ilaçlarla birden irkiliyor Demir. “Biri mi yaralandı burada?” gözlerine bir kaygı oturuveriyor anında... Asi’nin arkasına saklamaya çalıştığı elini farkediyor aynı anda. Aldığı iki adımda Asi bir kez daha karşısında... elini uzatıp ve açıp ona, tereddütsüz istiyor Asi’den elini... “Bakabilir miyim” Asi inat ediyor... elini vermiyor... Demir’in eli Asi’nin elini, gözlerindeki ifade Asi’yi çağırıyor.  Aralarında veya geçmişte  olanların yada düşmanlıkların hiç ehemmiyeti yok... Asi’nin incinmişliğine ulaşmalı Demir o an... başka yolu yok. Asi’ye uzatılmış o açık elde... kaygı var... özen var... ilgi var... Biraz evvel sürdüğü ve sargı beziyle kapattığı merhemden fazla şifa saklı bu ilgide. Demir’in avucuna yatan ve kendini ona açan Asi’nin avuçlarında ...ise alabildiğine  teslimiyet var. Bu teslimiyet anları her ikisi için de ne güzel... 

funda


  Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
  Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
  Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür;
  Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

  
Özdemir ASAF
 
SERENAD

e.min 3.bölüm alıntıdır.

Dünyayı bir tek ben mi yavaş algılıyorum böyle zamanlarda... İlk ten temasları... Demir’in Asi’yi ilk belinden kavradığı an gibi unutulmaz bu anda. Demir... ona doğru aldığı o bir kaç adımda...  gözleriyle el koyuyor Asi’ye daha o uzaklıkta. Ne çok ve ne özel şekillerde belli etmiş ilgisini ona.  Bir kadının bu ilgiyi hissetmemesi mümkün mü...  değil!  Asi’de bu bir çeşit ‘ele geçirilme’ duygusunun tesiri altında... ama aynı zamanda alıkoymuş Demir’i kendinde acımasızca... geri tepen bir tutsak etme, adeta. Asi hep kaçtı ondan ama bu kez müsade ediyor kendine ve Demir’e... yerleşiyorlar birbirlerine...  Demir’in eli, Asi’nin ince  bluzunu sıyırıp geçiyor ve kenetliyor onu belinden kendine...  duyup duymadıklarından e.min değilim... müzik mi çalıyor oralarda bir yerde?..  Onlar tenlerinin yarattığı bir kainatta yaşıyorlar dokunur haldeyken birbirlerine... bu dokunuş hiç değişmiyor... parmak uçlarında olabiliyor veya Demir’in yakan eli Asi’nin belinde... ya da bütün bedenleri birbirinde... İlk günden beri böyle... en baştan beri böyle.

Demir’in kolunu sıvazlayarak omuzunu bulurken bir eli, ganimetini yoklayan bir komutan edasında, Asi.  Demir ise nasıl kana kana kabulleniyor bu teması... onun omuzuna tutunan parmaklarını...  avucunda yanan avuçları... ısrarla kendinden kaçsa bile... bu bakışları. Gece serin mi... onlar sıcak mı... alınan her nefeste yağmur yağar mı... Kim tutsak, neye tutsak...  görünmezken, gölgelerinin birbirine düştüğü bu yakınlıkta... Gecenin... dansın ve onun sıcağında... bir taze koku yükseliyor Asi’nin bedeninden Demir’e... bunu alıyorum. Toprak kokar, su kokar  o... ama bu gece... asi bir çiçek kokusu ulaşıyor Demir’e, bunu biliyorum.  Bakışlarından başka artakalan hiç bir şey yok... o an herşeyiyle Asi, Demir’de.  Onları da istiyor cürretkarca...  dayatıyor gözleriyle... ‘Yüzüme bak... yüzüme bak dedim sana’... bu nasıl bir davet... bu nasıl bir  zorlama.  Bağlayıcı bu kıskaçta...  asi bakışlar pes edip, dönüyor ona. Demir’in beklediği bu... Asi onda böyleyken, intikam kimin umurunda... güzel bir şeyler söylemek istiyor ona...


funda


SERENAD

Senden başka kimse bilmesin istiyorum
Gözlerimin nasıl aşka çağırdığını
Bakışlarımın nasıl gel diye haykırdığını
Gözlerimden, belli oluyor seni sevdiğim

Ellerimin aradığı ellerindir geceler boyu
Mümkün değil, bu sevgiyi bıçaklayamam ki
Ne yapsam, dolmuşum artık, saklıyamam ki
Ellerimden belli oluyor seni sevdiğim

Nasıl bekliyorum özlemle, görüyor musun?
El ayak çekilsin, sonsuz bir gece gel
Tarama saçlarını, öylece gel
Dudaklarımdan belli oluyor seni sevdiğim

Başka yangınlara benzemez bu yangın, sönmez
Bir şey var her yerimi tutuşturan yakan
Bu sensizlikte sebil çeşmeler misali akan
Gözyaşlarımdan belli oluyor seni sevdiğim

Sevgilerin en ölmezini sana sakladım, gel
Şimdi denizler en mavi, ormanlar en yeşil
Seninle olayım da dünya umurumda değil
Dinle; kalbimin vuruşundan belli oluyor seni sevdiğim

Ümit Yaşar Oğuzcan
BİRİ SENİ BULACAK

e.min 3.bölüm alıntıdır


 Demir... bir göz kırpışta buluveriyor kendini başka bir dünyada... ne yanağının acısı kalıyor... ne öfkesi bu düşmana. Karşısına, hizasına çekmekle doğru bir şey yapmadı galiba bu kızı... baksanıza... Asi öfkeyle söyleniyor ama Demir’in algıları aklını bulandırıyor yine nasılda... iki dünya arasında gelgitler yaşatıyor bu kız ona. Bu adam, sınırlarda yaşıyor o anda. Bıraksalar dudaklarında, gözlerinde bir ömür geçirebileceği bu kızın ağzından çıkan öfkeli sözlerle besleniyor ateşi... Asi’nin dudaklarında bir an için gözleri... kendi dudaklarında hissediyor bu dudakların hiddetini... Gözü açık gördüğü bu hayallerde... bu öpülmüşlükte  Demir, alev alev yanıyor. Karşılık vermeli... Demir’de onu öpmeli... oysa ona erişmek varken bastırıyor kendi... Bir zorba içinden... aralayıp yüreği...  göstermeye başlıyor Demir’in yüz ifadesinde kendini...  iyi bakın başka yok... bu Zorba’nın e.min’deki tek görseli.

Göğsünde çarpan deli yüreğini de...  Asi’yi de susturuyor Demir. Daha  tokadının savurduğu saçlar Asi’nin göğsüne inmeden bir ağrı iniyor Demir’in göğsüne... birkaç  gün evvel elleriyle kavradığı bu yüz savrulurken öteye, Demir’in çıkıp bedeninden bütün ruhuyla uzandığını görüyorum Asi’ye, gözlerimle görmüşçesine... Bu sarmalanmadan... hissettiklerinden... onun tokadından,  yüreğine yığılan bu duygu karmaşasından şaşkın  yere iniyor gözleri Asi’nin... Tutku, şiddete dönmüş... ne beklediği... ne de doğrusu bu... gururunu sarsan bir duygu... affedilmez bir şey.... inanmazlıkla yanağını buluyor eli... yaşadığı gerçek mi...  Gözler dönüyor en nihayet Demir’e... bunu nasıl yaptın sen? Zorba gitmiş çoktan... bir çocuk karşısında kocaman... suçlu... ona dahi bakamayan... yerinden kıpırdayamayan...  kendi kendine konuşan...



Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın,
Biri seni bulacak.
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan,
Biraz ürkeceksin,
Ne kadar dirensen de nafile.
...İnsansın sonuçta, seveceksin.
Eski acılara bakıp da küsme sevdalara,
Gâvura kızıp da oruç bozulmaz.
Sök at kafandan acabaları,
Bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz...

---Can Yücel---
SANA YAĞMUR DİYORUM

e.min 2.bölüm alıntıdır.

Demir sessiz... seyrediyor onu... “Haberin var mı aslında suyun sana ne kadar yakıştığından... benim yerime sana dokunan yağmurla sevişirken, ne kadar güzel olduğundan... nasıl isterdim o damlalar olmayı saçlarından yüzünden akan, boynunu bulan... ... ...aşağılara kayan. Benim olacaksın... Güneşimsin bu topraklarda bulduğum... Bırakmam seni... Benim olduğunda... işte o zaman... asıl o zaman tadacaksın yağmurda ıslanmayı... Güneş yağmurlayken nasıl rengarenk kuşaklanırsa yaşam, kuşatacağım seni öyle... rengarenk ve sırılsıklam.


funda


SANA YAĞMUR DİYORUM

(gidersen hani sığınaklarım?
eksilir, zarar kalırım
kalırım!
yeni günün tenine dağılır yaralarım
sana yağmur diyorum…)

uzun boylu umuttun
tadında unutuldun
nerde büyük uçurumların
kış suların, yaz uykuların?

sana yağmur diyorum ıslaklığım bundan
yağ da ıslanalım, ama uslanmayalım
uslanmayalım!

gün, vursun yükünü gecenin hırkasına
yol, vursun sesini uzaklığın pasına
sesime kibrit çaksan tutuşacağım
sargısızım,
çoğalırım;
çoğaldıkça arsızım
sana yağmur diyorum…
en haklı aşk,
alkışsız sürebilendir
ve en haklı kavganın öznesi
ölmemek için dövüşürken de ölebilendir…

o an
işte o an
ey bizi ayrı takvimlere düşüren zaman
yere bir bahar dalı düşmüş gibi mi olur
sıradağlar mı tutuşur bağrının orta yerinde
          Yılmaz Odabaşı

2 Nisan 2011 Cumartesi

ÖP İÇİMDEKİ İNCİYİ

e.min 2.bölüm alıntıdır.

Çitler dünyayı dışarıda değil, onu içeride tutuyor asıl. O çitleri kendi için çekiyor Demir. Ama geç kalmış o çitleri çekmekte... o engelleri koymakta... Gözle görünen sakinliğine rağmen... ruhunun... kalbinin... çalkantılı denizlerinde... diplerde bir yerlerde sıkı sıkı kapalı tuttuğu yüreğine... istiridyenin içine sızar gibi sızmış bir kum tanesi. Bu kum tanesini... bu düşmanı... bu istenmeyeni... yok etmek... parçalamak için amansız bir mücadele verecek. Yok etmeye dönük her çabasında, onu biraz daha sarmaladığını, sahiplendiğini, derinlerine gömdüğünü, yaşama sebebi haline getirdiğini farketmeden... onu, elini kolunu bağlayarak etkisizleştirmeye çalışırken aslında kendini ona bağladığını anlayamadan... onu dünyanını en nadide hazinesine dönüştürdüğünü bilmeden... büyütecek yüreğinde. Öylece bırakabilir mi istiridye o inatçı kum tanesini içinde... bırakamaz... iyi ki de yapamaz... Bu mücadele olmasa, ne istiridye incisini... ne Demir Asi’sini bu denli sarmalayamaz. İncisi olmayan bir istiridyenin, Asi’siz bir Demir’in anlamı olmaz... olamaz.

funda



fransız öpücüğü şarkılar titretiyor dinginliği
sana uzak değilim, alargadayım nicedir
kimseler görmesin diye istiridyenin içinde saklanıyorum
bul ve öp içimdeki inciyi
deniz öyle inatçı ki, bırakmıyor bendeki senli yüzleşmeleri

Yılmaz Odabaşı

EN BÜYÜK SAKARLIĞIN

e.min2.bölüm alıntıdır

Toprak ana çalışacak onlar adına... yola çıkan tümseği bir hamlede aşamayan Asi’yi, düşürecek Demir’in kucağına... azmetmiş sanki onlara, acemiler ya daha... Bir kez daha birbirlerini kollarındalar... iki yabancı için çok... ama çok yakınlar. Bu yakınlıkları nasılda her ikisinin de seslerini kesiyor. Onlar bu kadar yakınken... gözleri konuşuyor... Demir’in kollarına düşen bir ateş parçası... yakıyor... o zaman Asi neden alev alev yanıyor? Asi bu yakınlıkla hatırlıyor... gözleri Demir’in dudaklarına takılıyor.. O dudaklar mı hayatını kurtardı?... Yaşama mı... yoksa aşka mı çağırdı?... Soluksuzluğunu hatırlıyor Asi... ama ya tadını... tadı nasıldı?... Göründükleri kadar karşı konulmaz mıydı?... Kendini bilmezken kendinde gezinen bu dudakların demir tadını hayal etmeye çalışacak gizli gizli, sonraları. Demir için ise durum farklı... uygunsuzdu, yersizdi, zamansızdı... bunları biliyor ama bunu planlamamıştı... En çok da onsuzdu can havliyle paylaşılan dokunmuşluklar... tek taraflıydı... yarımdı... karşılıksızdı... ama tattı bir şekilde işte onu... nasıl geri döndürsün bu tadılmışlığı. Bütün bunları o mu düşünüyor... aklından zoru olmalı!

Asi kendini Demir’den, gözlerini dudaklarından kaçırırken o adamın gecelerine bir hatıra bırakıyor ardından... Yosun gözleri ateşe veren dokunuşların hayalini kuracak Demir... artık hiç bir şey göremeyecek olana değin o ateşte... temaslarının o ateşi körükleyişini izleyecek... istisnasız, her seferinde... kendine ne olduğunu anlamadan... bana neler oluyor dese bile... cevap bulamadan...

Sorgulatıyor bana kendimi... üst üste gelen bu sahneler... Asi-Demir daha nasıl bu kadar erken bir dönemde bu kadar yoğun orada... Belkide çok şaşırtıcı değil onların fiziksel temasını beklemede ki sabrımız... bu ilk bölümlerin irdelenmesinden sonra... İhtiyacımız yokmuş gözlerimizle görmeye... Görünenin ardında... iliklerimize kadar dokunmuş ürpertileri... sevişleri... yaşanmışçasına. Her bir araya gelişleri sonrası birbirlerinin ardlarından bakışları var ya ... “bana bunu nasıl yaşattın”... dermişçesine... inanmazca... şaşkınca. Yetmişbir bölüm boyunca... hiç dokunmamış olsalardı dahi birbirlerine... Asi’nin tek bir saç teli bile ulaşamamış olsaydı Demir’in yüzüne... As-Demir bu dünyanın en inanılmaz aşk hikayesi olacaktı yine. İhtiyaçları yokmuş bakışlarından başka hiç bir şeye

funda


 Belki de en sevdiğim sakarlığın gözlerime takılıp yüreğime düşmendi


İskender Pala
BİR ŞEY VAR ARAMIZDA


e.min 2.bölüm alıntıdır.


Demir... Asi’nin yağmur duasına... gürleyerek geliyor hayatına... her seferinde Asi’yi durultan bir ‘merhaba’
Atını yeni getirtmiş... nefesini açayım demiş... belli ki Asi’nin duasına karşılık, bu topraklara uğur... bereket gelmiş... gökten altın yağsa sevinilmez böyle coşkuyla... ne kadar da bağlı Asi toprağına..

Üstlerinden akıp gidiyor yağmur... bu ıslaklıkla hatırlanan bir başka yaşanmışlık akıyor Asi’nin ruhundan... benzer bir ıslaklıkta can bulan. Daha teşekkür etmedi... edemedi... fırsatı olmadı onun estirdiği fırtınayla boğuşmaktan.

-Hani beni kurtarmıştınız ya... sudan... boğulmaktan... fırsat bulamamıştım... teşekkür ederim.

Demir sessiz... seyrediyor onu... “Haberin var mı aslında suyun sana ne kadar yakıştığından... benim yerime sana dokunan yağmurla sevişirken, ne kadar güzel olduğundan... nasıl isterdim o damlalar olmayı saçlarından yüzünden akan, boynunu bulan... ... ...aşağılara kayan. Benim olacaksın... Güneşimsin bu topraklarda bulduğum... Bırakmam seni... Benim olduğunda... işte o zaman... asıl o zaman tadacaksın yağmurda ıslanmayı... Güneş yağmurlayken nasıl rengarenk kuşaklanırsa yaşam, kuşatacağım seni öyle... rengarenk ve sırılsıklam.



funda2


BİR ŞEY VAR ARAMIZDA

Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki

Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek

Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda.

"
Nahit Ulvi Akgün