14 Şubat 2012 Salı

Ağır işçi...


Kimi gittikçe kalır,
kimi kaldıkça gider.

*Özdemir ASAF




"Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler,
Ağzına dolar insanın.
Sussan; acıtır. Konuşsan; kanatır".

Oğuz ATAY




Seni özlemek nasıl bir borçsa artık
özle özle bitmiyor.

Ece Ayhan




Gülüşlerim
acılarımı örtmeye çalışan
ağır işçilerdir.

C. caplin.




kar yağıyor dışarda
sokak lambasına düşüyor
ve serçeler
üşüyor

kenarları hafifçe yanmış
sayfalarına kan
sıçramış
bir kitapta
nazım hikmet
okuyorum.

dışarda kar yağıyor
ve dağ lokantasına
gidiyor
zengin
kasabalılar.

kar yağıyor dışarda
mektubun yeni gelmiş
istanbul
kokuyor.

dışarda kar yağıyor
seni seviyorum.

BEHÇET AYSAN




Aynı şehirde sen varsın,
Ben varım,
Biz yokuz.

*Cemal Süreya.

CEYHAN, Sohbet Köşesi, Alıntılar, Şubat 2012

Görsel çalışmalar / DEMOC

Gözlerle gelen özgürlük




Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme,
kırk yılın hatırına, "sen" kalayım.

Cemal Süreya
 
       
Uyudum uyandım,
mektubun gelmedi. 
Oturdum,
gözyaşımı okudum.

Şükrü Erbaş
 

Bir kadının dudaklarında değildir aşk.
Bedeninde hiç değildir.
Aşk kadının göz kapaklarındadır.
Kadın göz kapaklarında saklar o adamı.
Ne kadar yanarsa yansın canı ağlayamaz bazen.
Sımsıkı yumar gözlerini.
. Adam hep orda kalır.
Kadın asla bırakmaz adamı.
Kadın asla vazgeçmez ondan.

Özdemir Asaf
 

Ne o beni kandırmıştı. Ne ben onu baştan çıkarmıştım.
İkimizde bildiklerimizin .ötesine, bulduklarımızın üstüne çıkmak istemiştik.
 Bir noksanlığı var sanıyorduk bütün olanların belki.
Ama aslında bütünlüklerimize bahaneydik.

TURGUT UYAR 
 

Bana gözlerinle hürriyet getir

Aziz  Nesin





Onlar gözleriyle birbirlerine özgürlük getirirlerdi.

CEYHAN,  Sohbet Köşesi, Alıntılar, Şubat 2012


Görsel çalışmalar / DEMOC





2 Şubat 2012 Perşembe

Gözlerin Gökyüzünde Bir Dolunay


diyelim ki sessiz gecede poyraz
sis çökmüş o heybetli dağlara
yurdun da kar altında, gözlerin gök-
yüzünde bir dolunay

diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini
seslere çarpmış sesin
ama ulaşmamış nefesin

diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik
bu hayat seni bir oyuncak sanıyor

diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak
yasak, yarın yasak, düş yasak sana

diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında
bir çay bile ısmarlamıyor hayat!

diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık
sis çökmüş güvendiğin dağlara...

kederli bir süvari ol
orda! sen orda
bırakma atını mahmuzlamaktan

bıkma bu puştlar panayırında
berrak nehirler aramaktan!

yaslı bir kışa rehin düşse de günler
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt
o tomurcuk düşlerin yağmuruyla ıslansın

(o tomurcuklar ki bahçedir bir gün insanlığa güllerden
hep ilenç mi?
sevinçler de devşirmeli bu ayaz mevsimlerden!)

çünkü her insan bir limandır baş ucunda tekneler
çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın

kimi kesik, kanıyor şah damarından
kimi bozgunda yetim dervişan
kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan

(yamalı yerlerinde
kanıyor hayat
tutunduğun yerlerinden
soluyor hayat...)

bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın
salıver düşlerini ateşlere abansın!

tutunduğun yerlerinden solarken hayat
bıkma atını mahmuzlamaktan

bıkma sendeki insan için
derin uçurumlar arşınlamaktan...

yaslı bir kışa rehin düşse de günler
bir gün rüzgar esecektir suların serinliğinden
bir gün kırlangıçlar da geçecektir göğün genişliğinden

yaslı bir kışa rehin düşse de günler kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın

çünkü senin de bir ütopyan varsa,
i n s a n s ı n...

YILMAZ ODABAŞI


Resim / ]duygu[ / 18.04.09


CEYHAN, Sohbet Köşesi alıntıları...


Aykırı Yaşamak


Geriye bakarak yanıtlıyoruz birbirimizi
Bir destek aranır bir güç alırcasına
Dönerek ikide bir anıların ülkesine..
Alnımızı gererek konuşuyoruz, kaşlarımızı
Bir ince eğimle siper edip bakışlarımıza
Çok iyi bildiğimiz bir duyguyu
-  O biraz yenilgiye biraz ezikliğe benzer
   Ortak yaşadığımız sızım sızım -
Saklamaya çalışıyoruz birbirimizden.


Uzun uzun susuyoruz sözün kıyılarında
Hangi kapıyı aralasak bir uzaklık esiyor
Hiçbir düşünceyi sonuna dek götüremiyoruz.
-  Böyle belirlenmiş sınırlar içinde
   Bir iç denetimle, bir dış denetimle
   Konuşmasak da eski tadını yitirdi -
Düşler kuruyoruz yeniden gelecek üzerine
Kaldırıp kirpiklerimizi ayak uçlarımızdan
Dağlara bakıyoruz, ufuklara, bulutlara
-   Ah, o insan yüreğinin değişmeyen tutkusu -


Bir güncel sesle sonra, çirkin ve çiğ
Bir kirli görüntüyle hayata ilişkin
Dönüyoruz gerçeğin o kalın çizgisine..
Yeni yeni yaşamlar kuruyoruz ödünler vererek
Aklımızda yüzlerce geçerli açıklama:
"Yaşamak zorundayız nasılsa, iyidir
Hiç yoktan var olmak" adına
Karşı çıktığımız ne varsa yapıyoruz hepsini.
Bir kan pıhtısı gibi yarada kuruyan
Binlerce uyuşturucu merhemle donuyor kalbinizde
Anılar inançlar incelikler düşler..

ŞÜKRÜ ERBAŞ

Resim / alıntı...

CEYHAN, Sohbet Köşesi alıntıları...


Sokak


Durmadan değişen bir kentte selvilerin
anılarıyla uğuldayan bir sokaktı
Yüksek ve külrengi yapıların tepesinde ikindi
sarı bir ışıkla vururdu pencerelerin donuk ve sessiz
krater gölcüklerine
Orada yaşlılar otururdu tozlu iğne yastıkları ve güz
sararmış martıların eğri yağmurlarıyla gelir tarardı
yüzlerinde unutulmuş sepya boşluğu
Karınlarına ölümün tohumlarını ekerdi aşağılarda
hafif bir lağım kokusuyla karışık kahve
ve anason çiçekleri satılan
küf rengi ırmakların sokağında ehliyetli kurbağalar
safa pezevenkleri ve geçmiş kaçakçıları
Arada inatçı arnavutların
durmadan yenilediği kaldırımlardan
gülleri örselenmiş kadınlar geçerdi farkedilmeyi
bekleyen erken kararmış lidya gümüşleri genç kızlar
Kanlı bayrakların yelkeniyle arada
tersane işçilerinin kadırgaları geçerdi ilkyardıma doğru
Siren sesleri sivaslı kapıcıların granit belleğine
bulanık izler bırakırdı

Günlük işlerin bittiği saatlerde yani geceleri
sokak bir kerhane gibi işlerdi bahriye gediklileri
denizi ve orospuları aynı anda gören evlerin
duvarına arabesk bir savaşın tarihini yazarlardı: Aşk
Binliklerin mor jileti çalışırdı kapılarda titreyerek ve derin
bir yarıkla açarak feodal zamanın surlarını
sabahın eteklerine ulaşırdı

Oradan başıboş çocuklar çıkardı yaşamın çöpçüleri
doğulu çocuklar plastik ayakkapları ve kendi gövdelerindeki
ölü ana sıcaklığına sarılan kollarıyla
süpürürlerdi gecenin artıklarını
Solgun iğneleriyle ilk ışıkların dikerdi ağırbaşlı halk
kentin zarını yeniden ve gün
başlardı

Orada sevdim seni
Sokağı denize bağlayan geçitte orada
geceyi gökkuşağına bağlayan günlerin saçını hızla örerdi zaman
Sevecen sorgulu uysal yüreğin
bir çimen türküsüyle açardı soyağacının gizli bahçelerini
çılgın bir büyücüye, orada kan ırmağından
geleceğin şarabını çıkardım ve yanan günlerden altın
bir şiir çıkardım güzelliğinin kapalı yapraklarından
bozkır ortasında ırmak kuyu dibinde gökyüzü bir özgürlük
esintisi zindanlarin avlularindan

Unutma ben yokolunca değişince kent ve bir yoksulun
o günlerden
sana bağışladığı söz ülkesi yitip gidince
sonsuz ve isimsiz bir deniz kalacak bir de çamagacı
benim sularımla öpüşen.

ONAT KUTLAR

Resim / funda

CEYHAN, Sohbet Köşesi alıntıları...

Yalnız

Her şeyi süpürebilirsin;
Sonbaharı süpüremezsin.

Sen herşeyi süpürebilirsin;
Sonbaharı süpüremezsin.


Yalnızsa,
Sürekli bir sonbaharı
Süpürür hep..
Düşünemezsin

Yanar
Sobasında
Yalnız’ın
Üşüyen
Bakışları.

Lâmbasında
Karanlığa dönük
Bir ışık
Titrer
Sönük-sönük.

Penceresi
Dışına kapanmıştır,
Kapısı
İçine örtük.


Yalnız
Bin yıl yaşar
Kendini
Bir an’da


Yalnız’ın
Nesi var, nesi yoksa
Tümü birdenbire’dir.


Yalnız
Bir ordudur
Kendi çölünde..

Sonsuz savaşlarında
Hep yener
Kendi ordusunu.

Yalnız’ın
Sakladığı bir şey vardır;
Boyuna yerini değiştirir,
Boyuna onu arar..

Biri bulsa diye.


Yalnız
Hem bilgesi,
Hem delisidir
Kendi dünyasının.

Ayrıca;
Hem efendisi,
Hem kölesidir
Kendisinin.

Tadını çıkaramaz
Görece’siz dünyasında
Hiçbirisinin.


Yalnız
Sürekli dinleyendir
Söylenmemiş bir sözü.

Sözünde durması
Yalnız’ın yalancılığıdır
Kendisine..

Hep yüzüne vurur utancı..
O yüzden
Gözlerini kaçırır
Gözlerinden.


Yalnız’ın odasında
İkinci bir yalnızlıktır
Ayna.


Yalnız
Hep uyanır
İkinci uykusuna.


Yalnız
Kendi ben’inin
Sen’idir.

Bir sözde saklanmış bir yalanı
Bir gözde okunduğundan
Bakmaz kendi gözlerine bile.

Her susadığında
O
Kendi çölündedir.

Kendi öyküsünü
Ne anlatabilen,
Ne de dinleyebilen.

Kendi türküsünü
Ne yazabilen,
Ne söyleyebilen.

Bir zamanlar güldüğünü
Anımsar
da..

Yoğurur hüzün’ün çamurunu
Avuçlarında.


Yalnız
Aranan tek gördü tanığıdır
Yargılanmasında
Kendi davaasının..

Her duruşması ertelenir
Kavgasının.


Yalnız
Hem kaptanı
Hem de tek yolcusudur
Batmakta olan gemisinin..

Onun için
Ne sonuncu ayrılabilir
Gemisinden,
Ne de ilkin.


Yalnız’ın adı okunduğunda
Okulda ya da yaşamda..
Kimse
“Burada”
deyemez..
Ama
Yok da..

Uykunun duvarında başladı..
Önceleri bir toz gölgesi sanki;
Sonra bir yumak yün gibi.

Ama şimdi iyice görüyor
Örümceğin ağını
Gün gibi.


Yalnız
Duymuş olduğunun sağırı,
Görmüş olduğunun körü
Dür..

Ölür ölür öldürür,
Öldürür öldürür ölür.

Duyduklarını unutur,
Duyacaklarını düşünür.


Yalnız’ın adına
Hİç kimse konuşamaz..

O
Kendi kendisinin
Sanığıdır.


Yalnız
Önceden sezer
Sonra olacakları.
Paylaşacak biri vardır;
Anlatır anlatır ona
Olanları, olmayacakları.

Her leke
Kendisiyle çıkar.

Özdemir Asaf


Gif / bentalworood 11.12.11

CEYHAN, Sohbet Köşesi alıntıları...

Yağmur


Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parça uzaklaş kederlerinden.
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden,
... Mehtabın ördüğü saatler nerde?
Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,
Yağmur ince ince toprağa sinsin,
Bir başka alemden gelmiş gibisin,
Dalmış gözlerinle pencerelerde.

Ahmet Hamdi TANPINAR

Gif /funda / 24.12.09


CEYHAN, Sohbet Köşesi alıntıları...

Ayrılık


Ayrılık şiiri ne kadar yalın
Sevdiğimiz aşk sözcükleri gibi
Kılıçla kesiyor bir hain nokta
... Öpüşen virgüllerle akan cümleyi

Nasıl soğuk ayrılığın güneşi
Gölgeli bir çınar olan gövdemin
Dalları içten kırınca acı
Buzdan bir alçıyla tutuyor beni

Ayrılık sabahı ne kadar beyaz
Ölümün hüzünlü arkadaşı kar
Bana ütülü bir çarşaf hazırlar
Bir karanfil tam yüreğin üstünde

ONAT KUTLAR

Resim / alıntı

CEYHAN, Sohbet Köşesi alıntıları...

Oğlum Ölüm


Tenim kurudu hasretinden
sulara adamıştım senin
sulardan narin bedenini
gözümde yaş kurudu oğul

Göklerin poyrazına
bağışlamıştım senin
ölümünü, benim ecelimi
bağrımda taş kurudu oğul

Ateşin rahminden çalmıştım
benim ihtiyarlığımı, senin
sevdalara kurban ömrünü
yaşmağımda kan kurudu oğul

Vazgeçtim ben ecelimden
sen de gel vazgeç bugün olsun
hayın ölümden, zalım ölümden
canevimde can kurudu oğul

REFİK DURBAŞ
Gif / funda / 28.03.09

CEYHAN, Sohbet Köşesi alıntıları...

Gidersen Yıkılır Bu Kent

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Birde seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde

AHMET TELLİ

Gif / funda

CEYHAN, Sohbet Köşesi alıntıları...