25 Mayıs 2011 Çarşamba

RÜZGARINI ÖZLÜYORUM

e.min 9.bölüm alıntıdır.

 Demir biliyor ki aşkı, sevgiyi yeni yeni tanıyor... böyle aşık olmamış, böyle sevmemiş hiç... ‘nasıl’ını bilmiyor. Aşk kendiliğinden geldi onlara... istekle olmaz, bir mucizedir. Sevmekse öğrenilen bir şeydir... öğreniyor Demir... Asi’yle değişiyor Demir.


Elleri ceplerinde öylece dururken Asi’nin karşısında... kayıp onun bakışlarında. Ondan duymadı daha sevgi sözcükleri... ama nasıl da hissediyor Demir’i sevdiğini... Asi’ye uzanmak istiyor, uzanamaz şu anda... öpmek istiyor,  öpemez şu anda. Rüzgar yardım ediyor ona... bir tutam saçını alıp dolaştırıyor Asi’nin dudaklarında... yüreğinin çırpınışlarını taşıyan dalgalar sesleniyorlar ona... “Seviyor bu adam seni çılgınca.” Asi biliyor... sessiz sevdiğinin dokunuşları, o an dudaklarında.


Gecenin yaklaşan rengiymiş gördüğüm ufukta... gri-mavi, karanlığa dönüyor... rüzgar diniyor, dalgalar duruluyor kıyılara  çöken akşamla. Asi-Demir geride bırakmışlar acıları... anlayışlar yanyana, adımların uyumunda... Huzursuz ama Demir... eksik var hala yaşadıklarında...  içindeki dürtüler daha fazla duramıyor, çıkıveriyorlar Asi’ye ani bir dönüş ile ortaya... Nasıl bekliyormuş Demir’in bu seslenişini “Asi...” heyecandan kalbi duracak konuşursa... O dalgalar gibi engellenemez Demir, o rüzgar gibi bakışları dolanıyor Asi’nin dudaklarında. “Yardım et” diyor “...bana...”... yardım et... dudaklarını hissetmek istiyorum dudaklarımda. “Değişmeli bir şeyler” hayatımızda... sana dokunmazsam öleceğim şuracıkta... Asi nasıl yardım etsin... ölüyor olsa bile kımıldatamaz kendini... kalbi durmak üzere çarpıntılarda. Rüzgarda yok... ne yardım ediyor onlara... bağı çözülen dizleri belki... sallanıyorlar aşkla... Denizin kokusunu bastıran bir aşk var buram buram havada... Nefesleri sıcacık... o delice çarpan yüreklerin yanıbaşından çıkıp gelmiş... dudaklarından evvel yüreklerini öpüştürüyorlar aralarında. Tadını çıkarıyorlar bu yakınlığın  ama korkuyla... ürperiyorlar... yaşayacaklarını hissetmenin korkusu mu bu onlarda...


İlk defa Asi’ye bu denli yakın Demir... onu isediğini defalarca belli etti... ama hiç bu noktaya gelmedi... şu anda yaşadıklarını tahmin bile edebilmesi mümkün değildi. Biliyor, bu Asi için bir ilk... sanki kendisi için değil mi?.. Belki bu noktada asılı kalmalı Demir... ızdırap ile zevk arasında... hep o uzaklıkta, hep yüreğini Asi beklentisiyle böyle çarptırmalı...  o hayal, o dudaklar çoktan müptelası etti Demir’i... ama Asi’ye yazık... ona gerçeği yaşatmalı... Demir’i tattırmalı.


İlk defa Demir’e bu denli yakın Asi...  Demir’in onu hırpaladığını sanırdı... nasıl yanılmış... hiç dokunulmuyor olmasına rağmen asıl  şu anda hırpalanıyor.  Bugün tutup ittiği o göğse delice uzanmak istiyor... söz geçiripte laf dinletemediği elleri karıncalanıyor... parmaklarının hayallerini kurduğu bu adamın kısacık saçlarına uzanmak hayatının gayesi oluyor... bu nasıl bir şey, gittikçe ona yaslandığını hissediyor... yüreği “Hadi Demir...” deyip duruyor... sana daha fazla yardım edemem... ısdırabıma son ver, bana Demir’i tattır...kalbim duruyor.


usayken




RÜZGARINI ÖZLÜYORUM

Bırakıp gittiğin zaman beni
Dünya terkediyor beni
Bir garip duyguyla öyle
Yapayalnız kalıyorum
Kısa sürüyor verdiğin esenlik
Kuşkular ikircikler içinde
Başlıyor bekleyişin işkencesi
Hiçbir yere sığamıyorum
Hele bir de uzadı mıarayışın
Unutulmak korkusuyla tedirgin
Tükeniyor kalbimin direnci
Aykırı sularda bungun
Bir çürük tekne gibi
Rüzgarını özlüyorum.

Şükrü Erbaş

8 Mayıs 2011 Pazar

BAŞKA İŞ

e.min 9.bölüm alıntıdır.


Demir, yüzünde hala eğlenir bir gülümseme, gözlerini açıyor... Asi orada... görüyor. Uyumaya ihtiyacı yok onu görmek için... onun yüzündeki her çizgiyi o kadar net biliyor... Her bakışı... her hayal edilen dokunuşu... şaşırtıyor. Gözlerini kırpıyor ona doğru eğilişine, inanmakta güçlük çekiyor... bu olamaz... gerçek gibi hayalleri bile. Asi’nin saçlarının, yanaklarına, dudaklarına değdiğini hissediyor... Asi ona yaklaştıkça, gözlerini bu açıya göre ayarlıyor... sevdiği, onu gülümseten yüz kaslarını gevşetiyor... eğlence bitiyor Demir’de tatlı bir sızı başlıyor. Demir  bir başına, bu dokunuşlarda... o gece... Asi’yle yalnız kalmayı hayal ediyor. 

usayken


 Asi hariç... Asi’nin gecesi henüz yeni başlıyor... Bihaber, ruhu bir adamla beraber... kendi düşlerine yollanıyor. Sarılmış yine salıncağın ipleri... özgürlüğe doğru açılıyor... Özgür artık Asi’de, Demir’i istediği gibi hayal ediyor...  onu en sevdiği o haliyle, ama gözlerinde apaçık bir aşkla görüyor. Bu kadarla da kalmıyor,  hayal gerçekle kahramanca çarpışıyor...  gidebildiğince cesaretini sınıyor. Sevdiği hayallerinde de çekingen ama Asi’nin... çiftliğini bahane ediyor, ‘bana gel’ diyemiyor... Özledi onu Asi... gözünü açar açmaz onu bulmayı... ellerinden onu yudumlamayı... yanmayı özledi şimdiden. Demir’de eksik hissediyor Asi’siz kendini, tıpkı Asi’nin Demir’sizliğindeki  gibi...  dahasını, ilerisini düşünemese bile... itiraf ediyor hayalleri... “Sensiz hiç bir yerin anlamı yok artık... Çok özlerim gelmezsen...”...  Memnuniyet, sevinç... aşk... dönüşümler içinde Asi’nin gözlerinde.  Yüzünde Demir’e göstermekten çekinmediği bir mutluluk... gülümsüyor aşkla sevdiğine. Bırakmasına müsade etmemiş Demir onun... izin falan sormadan gelmiş bak düşlerine... ‘bitti’ demesi yeterli değil Asi’nin... Demir çoktan yerleşmiş Asi’ye... düşlerinde başköşede.   İrkiltmiyor omuzuna dokunan parmaklar... yavaşça geriye dönen bakışlarında ne görmeyi umduğunu biliyor...  şu anda  Demir’le yapayalnız olmak istiyor.












BAŞKA İŞ


Ay ışığı kutsal sevgilim
Fısıltıların yumuşak toprakta
Ayak izlerime doluyor
Sen de terkedip gitme
Sularla oynaşmaya
Doğur beni ışığınla
Lekeli yüzüne
Bulaşmış gibi yeni bir iz
Şarkımızı çalıyor dağlar
Haydi dans edelim özlemle
Çakışsın bedenlerimizdeki giz
Mırıl mırıl büyüsün başaklar
Barış içinde çoğalsın sevgimiz.



A.Kadir Bilgin
GİTTİN İÇİMDE KALDI AYRILIK

e.min 8.bölüm alıntıdır.

Danslar iki kişiliktir ama o dans öyle değildi Demir için... birdiler o dansın pek çok figüründe... Bu akşamki dokunmuşluğun aksine... dolu doluydu Demir Asi’yle... bedeninde... omuzuna tutanan ellerinde... gözlerinde.. bütününde

usayken



Müsade etmiyor Demir, yol vermiyor geçsin... önce kendiyle set koyuyor önüne... ardından uzanıyor, tutuyor... yada tutunuyor mu demeliyim, Asi’ye. Ufacıklığın içine sığan bir kıymetin... bir sözün peşinde. Asi’nin gözleri kaçıyor bu seferde... Demir takip ediyor onu sözleriyle... “Hiç rahat değilim anlamıyor musun?”... Neden anlamıyor Asi onu...



 Bir tek Demir, bir tek onun dikkati başka bir yerde... Asi’yi seyrediyor. Geriye doğru taranmış, sabitlenmiş saçların açıkta bıraktığı boyna al beyaz öpücükler konduruyor...  bu akşam kendini toplamak, huzur bulmak için uzandığı saçları Asi’nin beline kadar uzanıyor.... beline mi yönelsin... saçlarına mı... bu kızı bu kadar safça arzulamak nasıl bir şey oluyor... hayallerinde bile onu ürkütmekten korkuyor... ama Asi’nin onu karıştırdığı gibi oda Asi’yi karıştırmak istiyor... bunu delice istiyor... bu karışmışlıkta Asi’nin utanacak olacağını da biliyor. O utanmışlık anına ulaşmak  mümkün olacak mı Demir için... bu hayale dört elle sarılıyor.

gözleri kaygılı... soru işaretleri dolu... gözgöze geldiklerinde aralarında açılan o geçide Asi bir set çekmiş... onu içeri bırakmıyor... her şey... her şey... hatta gözlerinde göremediği o ateş bile bir işaret... Asi’si göz göre göre kaçıyor... Bir tahminde bulunmasını istiyor Asi... bakalım Demir onu ne kadar iyi tanıyor... yoksa sürprizleri mi seviyor. Harbice cevap geliyor... “Pek sayılmaz...” Demir herşeye karşı hazırlıklı olmayı seviyor. Ama hayatındaki hiç bir şey Asi’ye hazırlayamadı onu... onun sürprizini tahmin etmeye çalışsa dahi... yüreği aklına gelenleri kabul edemiyor...



Gittin İçimde Kaldı Ayrılık 
Gittin 
Ayrılırken buz tutmuş bıyıktı gözlerin 
Kaçamak ellerimiz komutsuz sallandı 
Dudaklarımızda sıradan sözcükler 
Vedalaşmayı bile beceremedik 
Son bir bakış kaldı arkanda 
Kalabalığa karışan 
Her şey düzmece bir dinginliğe gömüldü 
Gittin. 

İçimde 
Yığınlarca kitap kaldı uçuşan 
Sözcükler beynimin köşelerinden 
Çıkıp korkuttular gecelerimi 
Peşimden geldi gölgeler 
Aynalara bakamaz oldum 
Hiçbir oyun avutmadı beni 
Yaşamıma sığmayan bir şey kaldı 
İçimde. 

Kaldı 
Yeni bir kent işkenceye hazır 
Ödeşemedim gittiğin mevsimlerle 
Belleğimi silkeleyip anılardan 
Tik tak çaldın uzun zaman 
Alışamadım yarımlığa 
Düşlerimde intihar tutkuları 
Sırtımda hançerinin oyduğu boşluk 
Kaldı. 

Ayrılık 
Çoğalarak giriyor günlerime 
Senden başka kim bilebilir 
Geçmişin dökümünü yaptığımı 
Ağır ağır pulsara dönüşürken güneşler 
Sonbahar hüznüne benziyor pencerede 
Artık konuk beklemeyen gözlerim 
Sayfalar da bitti ışık da her yanı kapladı 
Ayrılık.

A Kadir Bilgin

5 Mayıs 2011 Perşembe

BİR SEVDA TÜRKÜSÜ

e.min 8.bölüm alıntıdır.

İki araçtan iki kişi iniyor... Asi’nin kapattığı aracın kapı sesiyle Demir’in dikkati avludaki diğer araça kayıyor... duralıyor...  Asi’yi orada gördüğüne inanamıyor... Tek bir saman çöpü kalmamış Asi’nin üzerinde, tek bir iz bırakmamış Demir’den kendinde... yinede kayıtsız Demir, ona dönen gözlerinde gördüğü Demir’i beklemeyen ifadeye. O da Asi’yi beklemiyordu hayatında, ama yakalandılar işte... karara bağlamış çoktan, karşı duracak her tepkisine,... onu razı edene kadar kendine. Sanki sözleşmişlercesine hiç duraksamadan ona doğru yürüyor Demir... panikletiyor Asi’yi bu geliş...  tümsekler yok bu kez önünde ama servisteki garsonun elindeki bardak dolu tepsiyi neredeyse devirmek üzere. Hay allah... Asi düşemiyor Demir’e... ama olsun bu sayede zaman kazanıyor... hızlı adımlarla ona ulaşıyor... merhaba yok... selamlaşma yok... gerek de mi yok nedir! Asi’nin ondan yana dönen başında... Demir’in ondan ayrılamayan bakışlarında... bedenlerinin bütününde doğal ama asi bir selamlaşma...  Ümit burnunda, okyanuslar birbirine karışırmışçasına... karşılarında kala kalınan, her daim rüzgarlı...

usayken













BİR SEVDA TÜRKÜSÜ

Sokul yanıma, 
cığlıklar dolarken kentin sokaklarına 
yirmidört ayar yankılar düşer dağlardan. 
Üşürüm kar giyinmiş ağaçlar gibi 
sımsıkı tut ellerimi 
                                  ki, 
bir kır çiçeği 
              korkusuzluğuna ulaşayım. 

Tuz ekmek ve şarap kadar kutsal, 
okunması düşlenen bir kitabın 
el değmemiş koyakları kadar gizemli, 
sevdaya ait ne varsa içimde 
sırtımda taşıyorum akşamları. 

Rüzgarın baştançıkarıcı çağrısına kapılıp 
ipini koparan uçurtma gibi 
çılgın olmak istiyorum, 
bu yüzden, 
görmüyor musun kollarım 
sana uzanıyor savaş alanının 
tam ortasından 

Peşimde kanıma susamış canavarlar var, 
gecenin sabaha yakın olan kısmında 
çalı ol 
yapraklarının arasına al beni, 
dikenlerin batmasın ama. 
Çocuklar kadar berrak pınarlar 
olsun avuçlarında, 
bir yudum içtiğimde 
ay kanatlarını tak 
gözlerime gözlerinle 
yak beni yüreğindeki ateşle. 

A.Kadir Bilgin
AYRILIK

usayken





AYRILIK

İki rayı gibiyiz
Bir tren yolunun
Yakın olması
Neyi değiştirir 
Son istasyonun
 
Sunay AKIN

3 Mayıs 2011 Salı

DOKUNMAK SANA


e.min 8.bölüm alıntıdır.

Yavaşça uzanıyor... dokunuşu Asi’nin omuzuna... okşayışlar taşıyor.  Bir zaman olabilyedi keşke... Asi’nin onun olduğu... onu öpücüklere boğduğu... dilediğince,  doya doya uyuttuğu. Ama yok... Seslenirken bir taraftan... “Asi”... dokunuşu uyandırıyor. Asi, aklında koyunlarla, ilaç saatiyle yatmış... bunları mırıldanarak uyanıyor... Demir’i başucunda görünce şaşırıyor... afallıyor. Uyku sersemi, etrafına bakınıp nerede olduğunu anlamaya çalışıyor. Aslında O... aslında bu saatte... orada olmamalı... Samanların içinden kalkıyor... Demir’in hızı durulmamış... Asi’yi hızına çekiyor... Keşke uyur bıraksaydı Asi’yi... kalbinin vucuduna pompaladığı kana artık damarları yetişemiyor... zonkluyor... Ona yaşattığı acı falan umurunda değil... gözleri delice... seni uyandırmak istiyorum diyor. Asi de farkediyor... farklı onunlalığı şu anda Demir’in... sanki duymuyor... sanki durmuyor... Zaptedemediği gözleri bildiğini okuyor... kestirip atarken Asi-Demir dışındaki dünyayı... ziyan etmiyor gözünün değdiği tek bir nortayı... Bu baştan çıkarılışta... bu dudaklarından öpülmüşe dönülmüşlükte,  Asi...  kaçmaya çalışıyor...  “Gitmem lazım” diyor... Hayır... daha değil... Demir uzanıp baştan ayağa saman çöpleri içinde kalmış Asi’nin saçlarında tek bir sapı alıyor... o saman çöpü Demir’den kalmış Asi’de... üzerinde sadece saman çöpleri olan Asi hayalinden kalmış... deminden kalmış... Aşkın... her türlüsünü onunla yaşamak istiyor Demir... su olup akıyor... çamur olup buluyor... samanlarda yuvarlıyor. Asi uyanıyor.

Yorgun görünüyor Asi... Demir yorgunu... uyanışıyla yaşanmışlıklar geliveriyor Asi’nin gözlerine... bu adamın ona ettiklerine. Tam karar vermişken, uzak duracak Demir’den... savruluyor onda başka yerlere... Demir’de farkındaki Asi onda değil şu an... gözleri bir evvelki gecede... elinde silah tutan... atının canını alan Demir’de. Uyanışına sebep bu adamın hiç bir benzerliği yok oradakiyle... ne olur bakmasın Asi Demir’e öyle.


usayken






DOKUNMAK SANA

Alacakaranlıkta
bir kadife kumaş düşlüyorum.
Silik, hafif seçilen ama gerçek.
İşte öyle birşeysin sen;
yumuşak, hoş, tatlı,
heyecan dolu, ürkek ve kaygan.
Koklayınca solacak bir çiçek,
dokununca kaybolacak bir hayal gibisin.
Mum alevi gibi titrek,
sevdan gibi kararlı,
yüreğin gibi korkusuz ve
gözlerin,
gözlerin gibi aşk dolu.

Dokunmak sana;
o derinden bakan,
o her zaman gülen gözlerine dokunmak,
o heyecanla,
o sevdayla titreyen tenine dokunmak.
Ama dünyanın en günahkar insan
elleriyle değil,
sevdalının duyguları ile dokunmak.
Gözlerle dokunmak gözlerine,
sözlerle dokunmak sözlerine,
dokunmak o ipek saçlarına,
sana dokunmak velhasıl
sana
herşeyine.

Sevmek seni;
ama bir avcının avını sevmesi gibi değil
acımasızca,
ürkek bir ceylana dokunur gibi sevmek,
annenin yavrusuna sarılışı gibi sevmek,
duyguların en güzeli ile sevmek,
cevabi bir duygu ile
sevildiğini bilerek.

Yaşamak seni;
çatlamış toprağa inen yağmur damlaları tadında
yaşamak seni,
akşamın hüznüne karışmış duygularda,
erişilmesi en zor sevdalarda,
seni senden sakınarak,
seni senden saklayarak yaşamak,
yaşamak seni.

Yoksun artık,
ama
şimdi sesin tatlı bir nağme,
hoş bir çığlık
düşlerimin harmanında.
Bekliyorum,
bekleyeceğim,
her akşam gün batana dek...

Akif Ali Albayrak