KOCAMAN BİR ÇOCUĞU ÖPÜYORSUN
e.min 5.bölüm alıntıdır.
... Ne kadar uzaktan farketti Asi onu, bunu ancak kendi biliyor... ama atmaca’nın peşi sıra o da Demir’e yönleniyor... Demir’in gözleri ara ara atmacada... ara ara Asi’de... dibine kadar sokulmakta hiç bir sakınca görmüyor. Başının hareketlerine odaklanıyorum bu karşılaşmalarında... Asi’yi öpermişçesine hafifçe eğiliyor... Gökyüzünde süzülen atmacanın zerafeti nasıl da onu izleyen bu güzelin gözlerinde yansıyor... “Çok güzel görünüyor değil mi?”... Demir’de aynen öyle düşünüyor. Bir an için yüzleri atmacaya aynı açıyla dönüyor... tek hedefte... birleşiyor... o güzelliğe odaklanıyor. Asi’nin gözleri Demir’e dönüyor. Hiç kuşku yok ki benim de ekranım bu görüntüde donuyor. Asi atmacada nasıl da kendi güzelliğini yanındaki bu adama gösteriyor. Ama Demir farkında mı... dünyanının bu en vahşi avcısı onun yanına bir suretini... bir başka dişiyi bırakıyor. Kendisi avlanıyor gibi ama aslında bu tecrübesiz dişi yüreğe av oluyor. Asi’nin gözleri atmaca’ya bakan Demir’in gözlerindeki gülümsemeyi nasılda kana kana içiyor... hep öfkesine alışmış onun... hep hiddetine... bu muhteşem ifade onu çarpıyor. Gözleri atmaca ile Demir arasında... yürek bir güzellikten bir güzelliğe gidip geliyor.
funda
Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun
Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.
Sakarya Caddesi’nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.
Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.
Şükrü Erbaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder