31 Mart 2011 Perşembe

SEVGİ EMEKÇİSİ YÜREĞİN

e.min 46.bölüm alıntıdır.

Günün koşuşturması içinde paylaşilan bir telefon konuşması... bizi günden nasıl koparır... bütün yolların sevdiğimize açıldığını düşündürür... bize hayal kurdurur... zaptedilemez bir coşku salar içimize... özlem düşürür... sesi sarmalar ve saklar bizi sonraya... Asi’nin ağaç korkuluklara yaslanıp kocasını sessizce dinlerkenki hali... Demir’in pencere kenarına oturarak ona geceyle ilgili hayallerini anlatışı... Asi’nin vaadi...“akşam o güller solmadan yanında olacağım... söz”...

usayken




SEVGİ EMEKÇİSİ YÜREĞİN

sevdim hüzün bulutu gözlerini
binbir renk duygu ışıltısı yansıtan
engin derin bakışlarını sevdim....
gönül kıyılarında sevgi ırmağını
o ırmağın serinliğini
ılık meltemlerde sessiz sesini sevdim......
düşündükçe seni
duygu seli yumuşacık yüreğini
kızılsarı özlemlerini
kırılgan umutlarını sevdim.....
kekremsi karanlık gecelerde
sokak lambaları misâli
aydınlık taşıyor gözlerin ruhuma
ben senin sevgi ışığını sevdim......
sarmaşık güller doladım siyah duygularına
sevgi harmanlayıp toprağı karmanı sevdim....
hiç düşündün mü?
sen olmasan neye yarar
soluksuz umutlarda savrulan yarınlar...
hiç düşündün mü?
sen olmasan nasıl çalar
yaralı kalplerin kemanı
sevinçle nefes notalarını...
işte... cana can katan
sevgi emekçisi yüreğini sevdim.....
yüzünü gölgeleyen gri yaşam şavkı
dokununca dudak kıvrımlarına
buruksu gülüşlerini sevdim......
sevdim gözlerinde bozkır yalnızlığı
yüzündeki derin kıvrımlarda
hüzzam nağmeleri dinlemeyi sevdim..
ben seni sevdim!
*

Ayla Eker
ELVADA DİYEMEDİK

usayken
 

Elveda Diyemedik

Yıldızsız bir geceydi
Bir dağ çiçeği gibi şimdiden hasretteydim
sürgündüm çok uzaklardaydım,
Ve gözlerindi sürgün sebebim..
Çok çabuk çekildin hayatımdan
Kaderle el eleydin,
Bense kederle sarhoş...
Yarım kalmıştı hikayemiz
Göçmen kuşları gibi gelip geçtin bu şehirden
Belkide hayatımdan
Duymadın haykırışımı, acılarımı,
Benimsin sanmıştım uçtun avuçlarımdan
Tutamadım, gitmede diyemedim
Olamadın bir yıldızın kayışı kadar hayatımda
Zaman çok kısaydı bizim için
Yetmedi gözlerimizden yaşı silecek kadar
Nede elveda diyebilecek kadar


Abdulhak Hamit Tarhan
SAVRUL  GEL


e.min 17.bölüm alıntıdır.

Asi, saçlarını savurarak dönüyor... Demir’i kendince bir günaydınla işe göndermeye kararlı, belli oluyor. Onlar kırgınken, günaydınları böyle yol buluyor... Demir arkasına yaslanıp artık onun kendine gelişini bekliyor... Asi’nin Kerim’le merhabalaşması bir formalite, bütün dikkati gözlerini hala yoldan ayırmayan Demir’de... Kerim’in “Ne oldu hayvanlar yolda miting mi yapıyor?’u sadece bize ulaşabiliyor, hafızalarımızdan asla silinmiyor.


“Korna çalıp sürüyü ürkütmek marifet mi şimdi...” diye ona ilk hücumunu yaparak Demir’i kendine bakmaya zorluyor. Burada iki sürüyü birleştirmeye uğraşıyorlar... Demir’de bu karşılaşmaya hazır... onu bekletmiyor... gözleri ona dönerken, sakinliğinin onu öfkelendirdiğinin farkında, soruyor...”Bu kadar yavaş hareket etmek zorunda mısınız?”... İki dakika bekleyemedi mi Demir Bey... ama iki dakikayı çoktan geçti zaten, diyor demir ses... Bir satranç gibi sözlerle oynanan, Kerim’i bile yerinde pıstıran hamle geliyor Asi’den... “O zaman git derdini koyunlara anlat!” Onun kendini sürüklemesine müsade etmeyecek Demir... iyi bir münazaracı... Ödülünü de peşin peşin alıyor üstelik... değiyor herşeye onun kızgınlıkla kendine gelişi. Hem bilmez mi... bir ıslığıyla deniz gibi açılır sürü... “Onları sen idare etmiyor musun... istersen yaparsın.” Asi’de hatırlamış olabilir mi Demir’in anımsadıklarını... Ummadığı belli, böylesi çata çat cevaplar almayı... belkide yine onunla hiç konuşmayacağını sanmıştı... Keyifle hırçınlaşıyor... Demir’le hırçınlaşmak onu mutlu ediyor... yaşadığını hissettiriyor... “Bunlar araç değil koyun... kornadan ancak ürkerler.” Aslında neyin tartışmasını yapıyorlar, çok iyi farkındalar... Onlar çocuk değiller... birbirlerinin saçlarını çekemezler... onları körükleyen bu atışmalar her ikisi içinde soludukları hava kadar elzem. Demir durdurulduğunu... Asi onu bir kez daha istediği yerde durdurduğunu biliyor. Aslında onlar, onları doldurup taşıran bu atışmaya doyamıyor... hayat mücadelesiymiş gibi için için yanan bu anlara tutunuyor.

usayken









SAVRUL GEL

“eksikliğim çoktur ben de bilirim
“eksiklikle kabul eyle gel beni”
-Pir Sultan-

ılıklığımı seriyorum gökyüzü çıplaklığına bölüş gel
dola gel saçlarını sabahlarıma
iner yol, sokulur gece uykularına bozkırların
yolları ve uykuları tüket gel a gülüm savrul gel
soluğuna sarıl rüzgârlarımın

beni böyle darmadağın uykularda buluyorsun
üşüyorum sarıyor, seviyorum gülüyorsun
beni böyle temmuz sabahlarına dolayıp gülüşünle
gölgelere
gölgelere koyverip gidiyorsun
dön de gel a gülüm sırılsıklam sevdalara dol da gel!

şu benim yosunsuz, kumsalsız kıyısızlığım
ak da gel
ak da gel!

darmadağın akşamlarda umutlar bulacaksın
sırılsıklam hüzünlerde öksüz sevinçler
karanlığı tüket a gülüm umutları topla gel

Yılmaz Odabaşı
BİR FOTOGRAFA
e.min 17.bölüm alıntıdır.
Susmuş Demir’lerin çiftliğinde her ses... çekilmişler odalarına... herkes kendi başına... Demir bağdaş kurmuş yatağın başucuna... önünde bir dosya, çalışanların belgelerini imzalıyor, hazır olsun yarına. Birşeylerle uğraşmak iyi gelecek, bugünün olanlarından sonra. Bir beklenmeyen buluveriyor onu ama bu sayfalarda... belgelerin arasında Asi’nin evraklarıyla birlikte resmi çıkıveriyor karşısına. Buraya kadarmış gecenin sessizliği... buraya kadarmış kaçış... uzanıyor odasının yalnızlığında ona... Alıyor resmini parmaklarının arasına... geçmiş, can düşmanı yapıyor bu kızı Demir’e... oysa canı pahasına korumak istiyor onu içinde... Hiç birşeyi değiştirmedi babasıyla ilgili öğrendikleri... çatırdıyor Asi’yi koymaya çalıştığı imkansızlıkları... Dürüst şu an kendiyle... Resmi alıp dudaklarına götürmek istiyor... bilerek bunun yetmeyeceğini... korkuyor itiraf etmeye kendi kendine... ne koruyacak mesafe kaldı Asi’ye, ne de hal Demir’de. Fakat gerçeklerde apaçık ortayerde. İki ailenin yakınlaşması hataydı... nasıl birlikte olabilirler ki Asi’yle... Daha fazla zarar vermemek için sevdiğine... Demir kesti geçmişin cezasını her ikisi içinde... Babasına sarsılmaz bir güvenle bağlı Asi... ne hissedecek, inancı alınıp bir boşluk bırakılırken geriye... Ve... cezalılar çoğalacak ‘Aslan’ bilindik hale geldikçe... tek tek çekecek herkesi ve herşeyi içine... Demir’de Asi’yi çekti kendine... bırakamaz ellerine değen bu resmi... korkmadan geçirebiliyor ‘sevdiğim’ diye içinden yine. Ne bekliyor bilmiyor onları gelecekte, ama bu resim bir ömür geçirecek Demir’le birlikte.
usayken
 BİR FOTOĞRAFA...

Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.

Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.

Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...
Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:
"Önemli olan
'zamana bırakmak' değil,
'zamanla bırakmamak'tır..."
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır.

 Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
...................................................
Nazım Hikmet

23 Mart 2011 Çarşamba

İNFİLAK

e.min 70.bölüm alıntıdır.

Demir hala deli yağmur... yağıyor... yağdıkça yağıyor...  Asi hala  bereketli toprak... düşen her damlayı içine çekiyor... çekiyor.  Onlar böyleyken dünya yavaş dönüyor. Ten temasına ihtiyacı var mı onların sevişmek için... yok... hiç bir zaman olmadı...  Fiziki yakınlıkları belki de Asi-Demir mucizesinin en önemsiz yanı... bakışları öylesine kendilerini vaat ediyorken birbirlerine, cam üstünde takip edilen bir dudak temasında yaşanıyor en özgün karışmaları.



funda



İNFİLAK

Bulusur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasil göz gözeyiz ansizin bir infilak.

  Edip Cansever
GÖZLERİNDEN UZAT

e.min 70.bölüm alıntıdır.

Demir hala deli yağmur... yağıyor... yağdıkça yağıyor...  Asi hala  bereketli toprak... düşen her damlayı içine çekiyor... çekiyor.  Onlar böyleyken dünya yavaş dönüyor. Ten temasına ihtiyacı var mı onların sevişmek için... yok... hiç bir zaman olmadı...  Fiziki yakınlıkları belki de Asi-Demir mucizesinin en önemsiz yanı... bakışları öylesine kendilerini vaat ediyorken birbirlerine, cam üstünde takip edilen bir dudak temasında yaşanıyor en özgün karışmaları.



funda




Gözlerinden uzat dudaklarını bana

Edip Cansever
AH BEN UYKUDAYKEN SEN BAŞUCUMA GELSEN


e.min 70.bölüm alıntıdır.


Akça pakça beyazlara... aydınlık bir güne... kendini uykuda bekleyen Demir’ine uyanıyor Asi... önce farketmiyor nerede olduğunu ama sonra hemen kendine geliyor... gözleri cama gidiyor. Demir daha iyi görünüyor bu sabah... daha dinç...  Asi’yi sabah uyur bulduk, ama gece boyunca ne kadar uyuyabildi, allah bilir.


AH, BEN UYKUDAYKEN SEN BAŞUCUMA GELSEN

Ah, ben uykudayken sen başucuma gelsen,
Petrarca'yı ziyaret ettiği gibi Laura'nın, (1)
Değse bana nefesin tam yanımdan geçerken,
      İşte o zaman birden
      Aralanır dudağım!

Kaç zamandır tutsağı karanlık bir hayalin,
Bitmeli mi bu rüya? Şu kederli yüzüme,
Bir yıldız gibi doğsun senin o gözlerin,
      İşte o an düşlerim
      Aydınlanacak yine!


Bir kıvılcımın uçuştuğu dudaklarıma
Tanrı'nın arıttığı o aşk parıltılarına,
Bir öpücük kondur, melekten kadına dön,
      Ah o zaman ruhum
      Uyanır uykusundan!


Victor HÜGO

İYİ Kİ BU DÜŞTESİN

funda2

 

İYİ Kİ BU DÜŞTESİN

I
nehirler yarışır, çağıldar gözlerinde
o nehirler benim nehirlerimdir
aşk
ki azar azar benim yerimdir
üşüyorsam, sokaktaysam, yalnızsam
gözlerin ey yâr benim evimdir
/vurulup düştükçe, düştükçe seni sevmekten caymayacağım
gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!/
iyi ki bu sestesin
dünyayı ısıtan nefestesin
bir haydut gibi gezinirim kapında
kalbimde tutuşan ateştesin…
II
rüzgârlar savrulur, uğuldar gözlerinde
o rüzgârlar benim rüzgârlarımdır
aşk
ki azar azar benim yerimdir
suskunsam, bozgunsam, bulutsuzsam
gözlerin ey yâr benim evimdir
iyi ki bu düştesin
her sabah ışıyan güneştesin
iyi ki yoksuluz bulutlar gibi
soğuyan dünyada sımsıcak fırınlar gibi
/vurulup düştükçe, düştükçe sana koşmaktan caymayacağım
gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım

Yılmaz Odabaşı
BİR LİSELİ SİLUETİ
 
 
e.min 70.bölüm alıntıdır.
 
Demir hala deli yağmur... yağıyor... yağdıkça yağıyor...  Asi hala  bereketli toprak... düşen her damlayı içine çekiyor... çekiyor.  Onlar böyleyken dünya yavaş dönüyor. Ten temasına ihtiyacı var mı onların sevişmek için... yok... hiç bir zaman olmadı...  Fiziki yakınlıkları belki de Asi-Demir mucizesinin en önemsiz yanı... bakışları öylesine kendilerini vaat ediyorken birbirlerine, cam üstünde takip edilen bir dudak temasında yaşanıyor en özgün karışmaları.
 
funda
 
 
Sen
hâlâ
anılarımın
en
beyaz
yanısın.
Sen, buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın yarısısın...
Sen, sağanakla gelen sabahlarda çok eski…
Çok eski bir şarkının adısın.
 
Yımaz Odabaşı
 
YER ÇEKİMLİ KARANFİL

e.min 70.bölüm alıntıdır.

Demir hala deli yağmur... yağıyor... yağdıkça yağıyor...  Asi hala  bereketli toprak... düşen her damlayı içine çekiyor... çekiyor.  Onlar böyleyken dünya yavaş dönüyor. Ten temasına ihtiyacı var mı onların sevişmek için... yok... hiç bir zaman olmadı...  Fiziki yakınlıkları belki de Asi-Demir mucizesinin en önemsiz yanı... bakışları öylesine kendilerini vaat ediyorken birbirlerine, cam üstünde takip edilen bir dudak temasında yaşanıyor en özgün karışmaları.

Gülpembe72

Yer Çekimli Karanfil

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.

Edip Cansever
İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ


e.min 70.bölüm alıntıdır.

Bir dansa tutuşuyorlar o koridorda... onlarda yavaş... onlarda ağır...  Asi tekrarlıyor “Hemen odana dönmen lazım”...  Demir sevdiğinin yanağındaki tek bir öpücüğe hayatını riske atmaya, ateşten gömleği  giymeye hazır...  Ama müsade edemez Asi... başı boş bırakamaz Demir’ini, O kendine lazım... “Olmaz...Bunu sana yapamam...  Beni seviyorsan odana dön”...  Yanağından süzülen iki damla yaşa kayıyor gözüm... biri Asi... dudaklarına takılı kalanı ise Demir... Bilmiyor muyuz... aşkı Asi’de bulan Demir’e bundan ötesi yok... Bu pes edişle dansları ve hayatları düzüne akmaya başlıyor artık ... onlar bir ya, bir arada ya... Demir Asi’yi seviyor, çok ama çok seviyor ya...  O, Asi’siz yapamaz, Asi bunu da biliyor ya... hiç ayrılmayacaklar... kaçışlar da, bırakmalar da artık koruma altında...  Asi’ Demir’in yürek sesi, söylediği her şeyde Demir kendini buluyor, duyuyor ya...  bu pes ediş ikisini bir kılıyor... karışmışlıkları tamamlanıyor o hastane koridorunda.

-Sen benim yaşama sebebimsin...Herşeye katlanabilirim artık...
Demir hala deli yağmur... yağıyor... yağdıkça yağıyor...  Asi hala  bereketli toprak... düşen her damlayı içine çekiyor... çekiyor.  Onlar böyleyken dünya yavaş dönüyor. Ten temasına ihtiyacı var mı onların sevişmek için... yok... hiç bir zaman olmadı...  Fiziki yakınlıkları belki de Asi-Demir mucizesinin en önemsiz yanı... bakışları öylesine kendilerini vaat ediyorken birbirlerine, cam üstünde takip edilen bir dudak temasında yaşanıyor en özgün karışmaları.

Denizlaboss


İçinden Doğru Sevdim Seni


İçinden doğru sevdim seni  
Bakışlarından doğru sevdim de  
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan  
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de  
Beni sevdiğin gibi sevdim seni  
Kar bırakılmış karanlığından.  
Yerleştir bu sevdayı her yerine  
Yüzünde ter olan su damlacıklarının  
Kaynağına yerleştir  
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına  
Gül taşıyan çocuğuna yerleştir  
Ve omuzlarına daracık omuzlarına  
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın  
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten  
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir  
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde  
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe  
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran  
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne 
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun  
Kar taneleri gibi uçuşan  
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine  
Yerleştir bu sevdayı her yerine.  
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere  
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden   
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen  
Sevdayı  
Ve köpüklendir  
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın  
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten  
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu  
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi  
Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli  
Var eden kendini birincisinden  
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.  
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen  
Tanımadığın bir ülke gibi  
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi  
Tam kendisi gibi mutluluğun   
Beni bekliyorsun  
Ve onu bekliyorsun beni beklerken

Edip CANSEVER

SORU

e.min 70.bölüm alıntıdır.

Bir dansa tutuşuyorlar o koridorda... onlarda yavaş... onlarda ağır...  Asi tekrarlıyor “Hemen odana dönmen lazım”...  Demir sevdiğinin yanağındaki tek bir öpücüğe hayatını riske atmaya, ateşten gömleği  giymeye hazır...  Ama müsade edemez Asi... başı boş bırakamaz Demir’ini, O kendine lazım... “Olmaz...Bunu sana yapamam...  Beni seviyorsan odana dön”...  Yanağından süzülen iki damla yaşa kayıyor gözüm... biri Asi... dudaklarına takılı kalanı ise Demir... Bilmiyor muyuz... aşkı Asi’de bulan Demir’e bundan ötesi yok... Bu pes edişle dansları ve hayatları düzüne akmaya başlıyor artık ... onlar bir ya, bir arada ya... Demir Asi’yi seviyor, çok ama çok seviyor ya...  O, Asi’siz yapamaz, Asi bunu da biliyor ya... hiç ayrılmayacaklar... kaçışlar da, bırakmalar da artık koruma altında...  Asi’ Demir’in yürek sesi, söylediği her şeyde Demir kendini buluyor, duyuyor ya...  bu pes ediş ikisini bir kılıyor... karışmışlıkları tamamlanıyor o hastane koridorunda.

-Sen benim yaşama sebebimsin...Herşeye katlanabilirim artık...
Demir hala deli yağmur... yağıyor... yağdıkça yağıyor...  Asi hala  bereketli toprak... düşen her damlayı içine çekiyor... çekiyor.  Onlar böyleyken dünya yavaş dönüyor. Ten temasına ihtiyacı var mı onların sevişmek için... yok... hiç bir zaman olmadı...  Fiziki yakınlıkları belki de Asi-Demir mucizesinin en önemsiz yanı... bakışları öylesine kendilerini vaat ediyorken birbirlerine, cam üstünde takip edilen bir dudak temasında yaşanıyor en özgün karışmaları.

İLAYDA)))



SORU


....................................
.............................

Sevgilim,
doğru anla beni,
her şeyinle seviyorum seni,
gözlerinden ayaklarına, tırnaklarına,
içinden,
sakladığın bütün paklığına kadar.

Kapını çalan benim
sevgilim.
Daha önce ikirciklenen
hayalet değil,
pencerenin önündeki.

Deviriyorum kapıyı:
giriyorum tüm hayatından içeri:
geliyorum ruhunda yaşamaya:
engelleyemezsin beni.

Kapı üstüne kapı açmalısın,
sözümü dinlemelisin,

incelemem için
açmalısın gözlerini,
görüyorsun nasıl gidiyorum
ağır adımlarla
kör gibi, uzanmış beni bekleyen
bütün yollarda.

Korkma,
seninim ben,
fakat
ne yolcuyum ne de dilenci,
kendini uzaklaştırdığın ve beklediğin,
efendinim senin,
ve şimdi giriyorum
hayatından içeri
asla çıkmamak üzere,
sevgilim, sevgilim, sevgilim,
kalmaya geliyorum.
Pablo Neruda


20 Mart 2011 Pazar

KALAN

e.min 14.bölüm alıntıdır.

Demir, Asi’ye ters gitmekten... yorgun onun kışkırtıcılığıyla mücadele etmekten... Vazgeçiyor, uzak durmaktan... aşka karşı koymaktan... Tutuyor onu kolundan... Çekimse çekim işte... çekiyor Asi’yi Demir’e... onu gördüğü ilk andan beri olmasını istediği yere... dudaklarına... öpüyor ağzından. Çitleri aşıp yeşili... tadıyor en nihayet Demir’i... Hayallerin sarmalı bir masaldı yaşadıkları... gerçekse masalları kıskandıracak kadar çarpıcı... Asi, Demir’den gerçeği istemekle ne kadar haklı.. güneşe, yağmura, rüzgara sahip olmak gibi Demir’in dudakları. Doğduğundan beri yaşadığı herşey, onu öpüşünün bir parçası... kainatı başlatan da böyle birşey olmalı.

Gücü ne kadar daha yeter Demir’e... ona gelene mukabele edebilmeye... öfke tutkuymuş... tek bir buluşmada soğuruyor her ikisini de... Demir’ın dudakları topluyor geride bıraktıklarını... her ona uzanışı, paha biçilmez anları... emiyor Demir, hiç düşünmeden onu ezebiliyor olacağını... ezilmiyor Asi... durmuyor Asi... Demir’i kabullenen direnci, aşkı... Çılgına döndürüyor Demir’i, sevdiğinin dudaklarının altında ona uzanışı... Demirle ıslanmış gelişleri bitmek bilmiyor, dudaklarının dansında, ona sokulmaya devam ediyor. Teslim oluyor bir erkek bir kadına... bir kadın nasıl alıyor bir erkeği dudak tutsaklığında... dokun bana’larda ... ürkütmemek için sevdiğini sadece dudakları dudaklarında... hangisi kuşatan hangisi kuşanan, bu teslim oluşta yok hiçbirşey Asi-Demir’den başka. Birlikte geldikleri işte bu gerçek... bu nokta.


...........................................................................................................................................................

..........................................................................................................................................................


Eşsiz olan... bu ilk öpüş... Asi-Demir’i birbirine mühürlüyor o anda.
usayken



KALAN

Bir şey kaldı gecelerden birinde
Senden.
Öncesinde bilinmemiş birşey,
Silinmez bir ses gibi giden..
Kelimelerden büyük, kelimelerin içinde,
Bir şey kaldı senden
Yaşamalar'ın arasında kaçamaklı.

Veriliş rengi başka, alınış rengi başka..
Söylemeye vakit kalmadan
Dudakların altına bırakılmış bir şey.
Karanlıkların tam ortasında bir kırmızı nokta..
Gözlerce pırıl pırıl, ellerce saklı.

Bir şey kaldı, bir denizin kıyısında senden,
Bakışlarla yüklü, söylemelerle sessiz..
Seninle dolu, seninle sensiz bir şey..
Arandıkça bulunmamış yıllar yılı,
Bulundukça aramaklı.

Özdemir ASAF

ÖPÜŞ

e.min 14.bölüm alıntıdır.


Demir, Asi’ye ters gitmekten... yorgun onun kışkırtıcılığıyla mücadele etmekten... Vazgeçiyor, uzak durmaktan... aşka karşı koymaktan... Tutuyor onu kolundan... Çekimse çekim işte... çekiyor Asi’yi Demir’e... onu gördüğü ilk andan beri olmasını istediği yere... dudaklarına... öpüyor ağzından. Çitleri aşıp yeşili... tadıyor en nihayet Demir’i... Hayallerin sarmalı bir masaldı yaşadıkları... gerçekse masalları kıskandıracak kadar çarpıcı... Asi, Demir’den gerçeği istemekle ne kadar haklı.. güneşe, yağmura, rüzgara sahip olmak gibi Demir’in dudakları. Doğduğundan beri yaşadığı herşey, onu öpüşünün bir parçası... kainatı başlatan da böyle birşey olmalı.

Gücü ne kadar daha yeter Demir’e... ona gelene mukabele edebilmeye... öfke tutkuymuş... tek bir buluşmada soğuruyor her ikisini de... Demir’ın dudakları topluyor geride bıraktıklarını... her ona uzanışı, paha biçilmez anları... emiyor Demir, hiç düşünmeden onu ezebiliyor olacağını... ezilmiyor Asi... durmuyor Asi... Demir’i kabullenen direnci, aşkı... Çılgına döndürüyor Demir’i, sevdiğinin dudaklarının altında ona uzanışı... Demirle ıslanmış gelişleri bitmek bilmiyor, dudaklarının dansında, ona sokulmaya devam ediyor. Teslim oluyor bir erkek bir kadına... bir kadın nasıl alıyor bir erkeği dudak tutsaklığında... dokun bana’larda ... ürkütmemek için sevdiğini sadece dudakları dudaklarında... hangisi kuşatan hangisi kuşanan, bu teslim oluşta yok hiçbirşey Asi-Demir’den başka. Birlikte geldikleri işte bu gerçek... bu nokta.

Ne yürek dayanır... ne beden buna... Asi sürdüremiyor daha fazla... tükeniyor Demir’e uzanışı... sevdiği anında farkında, Asi halsiz dudaklarının altında. Dinlendiriyor onu alnında... ihtiyacı var buna onunda. Neredeydiler... o nasıl bir andı... Asi yalnızca Demir’in farkında... Bir parça nefes alınca dönmek istiyor tekrar ona... belirsiz bir uzanış aşkına... müptelası oldu o temasın tek bir defada. Yazık oluyor sevişmelere bedel bu uzanışa... Açıyor gözlerini Demir, ama... öpüşmeleri sürüp gidiyor bakışlarında... vazgeçilemeyen bu temasta... Dudakları sızlıyor ayrılıkla... nemli bir diğerinin ıslağıyla... yağmurların anlamını değiştiren bu anda.

Ne çok şeye açıyor Asi gözünü Demir’den hemen sonra... hala dudaklarında yaşadıklarına inanmazlıkla... Hazırlıklı olabilir miydi buna... yazılan, çizilen, anlatılan hiç bir şeye eş değil.... benzer değil... Dünya dursa o böyleyken yaşamış sayılır asırlarca. Demir ne yaşıyor... bir göz atabiliyor... utangaçlıkla eğiyor kendini hemen ona. Bu çekingen bakışı bile cesaret veriyor Demir’e ama... erişiyor sevgilisine... yanağını yakıyor yağmur damlalarını sıvazlayan parmaklar... buna da inanamıyor Asi... mucizeler yağıyor olmalı gökyüzünde... Demir’den peş peşe sevgi dokunuşları geliyor Asi’ye...

‘Dur bir dakika’ diyor Asi bu dokunuşa... dur bir dakika... Daha bendeki dudaklarına alışamadım... hazır değil yüreğim... yetemez senden gelecek başka bir dokunuşa... soluklansın içim ilk durağımızda... ellerine hazır değilim daha.

Seni böyle istiyorum işte diyor Demir’in gözleri... mani olunmaz bir şekilde... zorbaca...Yağmurun olmak....sana yağmak...her bir hücrene işlemek... seni benden başka hiç bir şey düşünemeyecek hale getirmek istiyorum... Yağmur ıslatıyor onları... ama demir’in gözleri biraz evvel kendi yağmurlarını bıraktığı topraklarda... öptüğü dudaklarda... tekrar tekrar yağmak istiyor oralara...


Eşsiz olan... bu ilk öpüş... Asi-Demir’i birbirine mühürlüyor o anda.
 
 usayken
 
 
ÖPÜŞ


Ipılık hala vücudun attığın giysilerinden
Gözlerin kapalı kımıldıyorsun
Bir şarkı gibi doğan
Belirsizce ama her yerden birden beliren

Kokulu ve hoşsun
Aşıyorsun ama kalarak yitmeden
Sınırlarını vücudunun

Geçiyorsun ötesine zamanın
Yepyeni bir kadınsın işte
Sonsuzlukta çıkan

Paul Eluard
 
ÇAKIL


e.min 13.bölüm alıntıdır.

Demir... odadaki tek döşeğe oturmuş yanlıca .... sırtını dayamış, başı rahatça yaslanmış arkaya... gözleri açık, oysa hayal görüyor o da... bazen dalar böyle, olmaz yanımızda... çok uzaklardadır o anda... Keşfetmiş gibi ışınlanmayı zamanda... ileri... geri... ve arzulanana. Demir söz konusu olunca gözleri söylüyor yine ne söylüyorsa... dalmışlık bir kademe daha derine kayıyor aniden... sadece görmüyor, sırılsıklam ıslanıyor artık kopup gittiği o çayırlıkta.

Yağmuru çocukluğundan beri sever ama Asi’ye yağarken o yağmur değiştirir her şeyi. Demir yağar olanca bereketiyle, uçsuz buçaksız o verimli yüreğe... o daha dokunamadığı saçlara... o karışamadığı toprağa... Sırılsıklam sevdiği baştan aşağıya. Akıp giderken Demir üzerinden, sessizce sevişir utangaç sevgilisi yağmurla... alamaz Demir ondan kendini... gözlerini... Sırf o mu durultur sanki Asi’yi... ya bu tecrubesiz kızın ona ettikleri... Ahdını tutacak, sırılsıklam kuşatacak bir gün güneşini... Bu nasıl bir delilik... Bu nasıl bir sevgi. Sayıklar mıydı yanlız olsa oda... “Asi...”yi...

usayken


ÇAKIL

Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar

Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım

Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bedri Rahmi Eyüpoğlu
HAYAL VE GERÇEK


e.min 13.bölüm alıntıdır.


Asi kapanmış konaktaki odasına yine...  Aslan’a bir arayışta ulaştı ama ulaşamıyor Demir’e... Kıvrılıp yatağın köşesine, dayıyor başını geriye... kapatıyor gözlerini bilinçlice... Düşünüyor olmak yetmiyor... görmeli Demir’i. Şu anda da tehlikede hissediyor kendini... tıpkı onu boğulmaktan kurtardığı gün gibi. Öylesine bir tehtit ki... müdahale edemez başkası, sadece sevdiği. Demir’in hayatına girişi... ne kadar fırtınalı gelişti. Kendini ona borçlu aslında... ya Demir yetişmeseydi!.. Gözlerini açıp onu karşısında gördüğü andan beri Asi’de olan tek şey Demir’in nefessizliği... onu gördüğü her yerde çırpınıp duruyor yerli yersiz yüreği... düşünmek bile kafi... her iki anlamda da Demir ona hayat verdi. Yine kavrasın öyle belinden... yine bir olana, soluksuz kalana kadar, paylaşsınlar Demir’i... dudaklarında gördüğü dudakları... gözlerinde arzu... ona hiç birşeyi düşündürmeyecek kadar kaybettirsin kendini... İlk karışmalaları her ikisini de hazırlıksız yakaladı... ama güneşin doğuşu kadar... yağmurun yağışı kadar doğaldı... her ikisini de yerle bir eden bir  delilik anıydı... hala sürüyor o an, hiç bitmedi... şaşmıyor şimdi Asi, neden o zaman Demir bırakıp onu kaçtı. Gözleri açılıyor Asi’nin, Demir o kadar gerçek ki... yanında gibi... Kaşları çatılıyor, sevdiği sanki... ruhuna dokunduğu adama duyduğu özlem... yanında olma ihtiyacı... çözüyor dilini... ilk defa sayıklıyor Demir’i...

-Demir... nerdesin?..


usayken


Hayal ve Gerçek
Ay ışığı pencereden girende
Senden yana hayal kurmak ne güzel
Ya bir otobüste ya bir trende
Gurbet ilden sana varmak ne güzel

Aşkın mayasını senden alıp ta,
Şekillendim sevda denen kalıpta
Evinizin kapısını çalıp ta,
İlk çıkandan seni sormak ne güzel

Umudu yoksula bol verir Hüda
Bin tohuma can var bir damla suda
Gerek uyanık ol gerek uykuda
Benden bakıp seni görmek ne güzel

Kurumadan daha yolculuk teri
Gel diye yanına çağırsan beni
Bırakıp bir yana gamı kederi
Doya doya seni sarmak ne güzel

Aşk deyince anlattığı her şeydir
Öldürdükçe tadı gelen bir şeydir.
Azraile can vermesi zor şeydir
Sen istersen sana vermek ne güzel.


Abdürrahim Karakoç

19 Mart 2011 Cumartesi

BEKLE BENİ

e.min12.bölüm alıntıdır.

Demir’i almaya geliyor adamlar... daha fazla kalamaz orada. Asi’yi bırakmak... ona güvenmek... gitmek zorunda... ‘Ben dönmeden asla birşey yapma’ diyor Asi’ye... o ‘birşey’in ardı ne biliyor Asi’de... ‘Beni bekle Asi’... ona doğru açığa çıkışları bitmiyor, her seferinde biraz , biraz daha ileriye... başkaları için önemsiz bu adımlar, Demir için Asi değerinde... söylemek istediği herşey gözlerindeyken, aslında bunu bile söylemeye ihtiyaç duymak istemiyor sözleriyle... onu sevdiği doğruysa eğer, beklemeli Asi Demir’i tek bir sözüyle...

“Bekle beni... Bekle beni...”

usayken




BEKLE BENİ
Karlar tozarken bekle
Ortalık ağarırken bekle
Kimseler beklemezken bekle beni
K.Simonov

I
Bekle beni küçüğüm
umudu karartmadan
sevinci yitirmeden bekle
döneceğim bir gün elbet
bekle beni

Bahar geldiğinde
kırlara çıkacaksın
dizboyu otlar üstünde
koş koşabildiğince
ve sakın yitirme neşeyi

Kırların sessizliğinde
yüreğinin sesini dinle
ve orada benim için
küçücük bir yer ayır
ve bekle beni küçüğüm

Doğa pervasızdır biraz
bakarsın en olmaz yerde
masmavi bir su fışkırır
ve suyun ışıldayan göğsünde
sevincin nilüferleri

Bahar şaşırtmasın seni
sırtüstü uzan bir gölgeye
suların, kuşların sesini dinle
ve bekle beni orada
döneceğim küçüğüm

II
Mapusane türküleri
hüzünlüdür biraz
belki her dinleyişinde
yüreğin burkulmakta
için sızlamaktadır

Ama acılara alışılmaz
birşeyler var değişecek
birşeyler var
değiştirmemiz gereken
önce acılardan başlanacak

Beş on yıl dediğin
pek kolay geçmeyebilir
üstelik bu savaş
bu kahredici kıyım
bitmeyebilir daha uzun süre

Ama sen sahip çıkarak
yaşama ve sevince
bekle beni küçüğüm
acılar bitecek bir gün
sevgiler çiçek açacak

Mapusane türküleri
hüzünlüyse de biraz
yüreğin burkulmasın
için sızlamasın sakın
ve bekle beni küçüğüm

III
Kış kıyamet bir gün
bakarsın çıkıp gelmişim
varsın azgınlaşsın tipi
ve uğuldayadursun
dışardaki rüzgâr

Sakın şaşırma küçüğüm
üşümüş bir serçe gibi
titremesin ellerin
apansız çıkıp geleceğim
kış kıyamet de olsa bir gün

Uğuldayan bu rüzgâr
bu delice yağan kar
ürkütmesin seni
direnmektir artık
bekleyişin öbür adı

Sen türküler söyle
ve gülümse küçüğüm
çünkü sesinin
ırmağıyla yeşerecek
hasretin bozkırları

Bekle beni küçüğüm
umudu karartmadan
sevinci yitirmeden bekle
döneceğim bir gün elbet
bekle beni küçüğüm 
AYIRMA GÖZLERİNİ

e.min 12. bölüm alıntıdır.

elindeki sargı gevşek mi oldu acaba, onunla mı oyalansak... çözüp çözüp bir daha bağlasak. Şaşkınlıkla dönüyor Demir’e Asi... kaşlar havada... yoksa Demir yaptığı işe kulp mu bulmakta... Demir... Demir... o yüzündeki ifadeyi sil... sen silmezsen, Asi silmeyi bilir. Demir kendini emniyette sanıyor... sanki sevdiğinin gözü pekliğini bilmiyor... Asi bir kez daha şefkatla uzanacak sanırken ona... irkiliveriyor yeni atılmış dikişin acısıyla... Bir şaşkın haykırış koyveriyor Demir... kaşlar havada, gözler Asi’de anında...   ‘Okşayıp sarmayı da, acıtmayı da bilirim’ diyor Asi’nin  gözleri... buda ‘sen benimsin’ demenin Asi’cesi. Demir uzman ‘arda bakmak’ta... içinden geçiriyor mudur acaba... bir daha... bir daha acıtsa!..

usayken




Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak.
Gözlerine yavaşça doldu akşam.
Ufuktaki lambanın fitilini kısarak
Benim içimde yaktı sanki grubu akşam,
Tutuşan bağrım için ne serin bir su akşam.
Gündüzden, gürültüden ve kâinattan ırak
Akşamı seyredeyim bakışlarında bırak.
Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam,
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak.
                                   

Yaşar Nabi Nayır
GÖZLER

e.min 12.bölüm alıntıdır.

Sen acaba biraz fazla mı konuşmaya başladın.” Peki diyorum bende... konuşmasın hiç Demir istemiyorsan, neler kaçırıyor olurdun bir bilsen. Bakıyor artık sadece Demir...  onun bakışları üstündeyken Asi nasıl iş yapabilir...  ‘Dikkatimi dağıtıyorsun!”... Ne yapsın sana ilgisini belli etmek için bu adam... konuşmak yasak, bakmak yasak... Rica ediyor son seçenek olarak.... elindeki sargı gevşek mi oldu acaba, onunla mı oyalansak... çözüp çözüp bir daha bağlasak. Şaşkınlıkla dönüyor Demir’e Asi... kaşlar havada... yoksa Demir yaptığı işe kulp mu bulmakta... Demir... Demir... o yüzündeki ifadeyi sil... sen silmezsen, Asi silmeyi bilir. Demir kendini emniyette sanıyor... sanki sevdiğinin gözü pekliğini bilmiyor... Asi bir kez daha şefkatla uzanacak sanırken ona... irkiliveriyor yeni atılmış dikişin acısıyla... Bir şaşkın haykırış koyveriyor Demir... kaşlar havada, gözler Asi’de anında...   ‘Okşayıp sarmayı da, acıtmayı da bilirim’ diyor Asi’nin  gözleri... buda ‘sen benimsin’ demenin Asi’cesi. Demir uzman ‘arda bakmak’ta... içinden geçiriyor mudur acaba... bir daha... bir daha acıtsa!..


usayken


usayken





İnsanı sadece sözler ele vermez,
Gözlerde içinde bir şeyler gizler...
Hatta sözler ne kadar inkâr etse de;
Gözler her şeyi söyler.

Marquez
ÇİZGİ

e.min 10.bölüm alıntıdır.

onunla yaşıyor her anını Demir... ama görüyorki onu sahiplendiğinden bile habersiz sevdiği... yaklaşıyor ve uzanıyor Asi’ye... ilk ‘sevgilim’ deyişi Demir’in ona, kendine teslim olmuş o ele geliyor, parmaklarıyla. ‘Sevgilim... buradayım... bak... dokunuyorum sana...’ Asi’nin gözleri kayıyor bu temasa...

Bu dokunuş... Asi’ye  vurulmuş bir demir mühür adeta... kimse dokunamaz ona böyle bir daha. Asi onun...hesap soruyor... nasıl dans ettiklerini de gördü o adamla. Asi Demir’in yakınlığından şaşkın... ilk dokunuşlarını almaktan şaşkın... kıskançlık sözleri duymaktan şaşkın...  soruyor... “Nasıl dans etmişiz?” Demir aralarındaki mesafeyi iyice kapatıp uzanıyor ona... elinin kavrayışı belini bulduğunda çekiyor Asi’yi kendine  birazda... “böyle mi tuttu belinden... böyle mi baktı gözlerine...” Salınırken bedenleri bu temaslarla, Asi’nin belindeki eli kaybolurken Asi’nin saçlarının altında, usulcacık açığa çıkıyor Demir... sözler o kadar içi doldurulamazlar ki bu yaşananlar yanında... iyi ki hiç görünmemişler onlara... Alev alev gözleri Asi’nin... alamıyor Demir’den kendini... kala kalıyor onda.

 -Demir yapma...

Ne yapıyor Demir... “Birkaç dokunuş” diyor gözleri “Sana hayallerimden hediye... başa çık bakalım çıkabilirsen bendeki Asi’yle... seninle uğraşıyorum ben böyle... her gün... her gece.”

Baktırtırıyor Asi’yi kendine... Nasıl bir güçse...öpmeyecek onu inatla... Her ikisine de eziyet... onu bekletecek kendine... Ayrılmıyor onun gözlerinden... Asi’nin gözlerinin kendi dudaklarına kaydığı her sefer bir mücadele yaşanıyor Demir’de... ‘Eğil ve öp onu... bitir bu işkenceyi her ikiniz içinde...’



usayken



 ÇİZGİ
 kendimi sileceksem, bilirim sende varım.
 senin ben yarısıyla seni ben tamamlarım.
 seni sende bütünler, sana sende inanır,
 seni sende silerim, seni bende yazarım...

Özdemir Asaf
YÖN

e.min 10.bölüm alıntıdır.

Kim karşısından gelen böyle... soğuk, sıcak, öfke değil... sevişmişlik geliyor Demir’le üstüne üstüne... Dün gece onu son gördüğünde... yani gerçekten gördüğünde... öfkeliydi Demir ona delice... Hayallerine sarılmıştı Asi, öyle bırakmak istememişti gündeki son Demir görüntüyü Asi’de... bir tek orada gülüyordu Demir kendine... hayallerinde...  ona son bakan hayalde böyleydi işte... yutkunuyordu Asi’ye. Yavaş ve tüketen karışmalarıydı bu hayaller... gece huzurla... sıkı sıkı sarıldı bu hayallere. Tahmin edebilir mi onunla ilgili böyle hayaller kurduğunu Demir... hayallerini gözlerinde görürse çok utanır... dönüveriyor o daha yakına gelmeden, yere... Bir an ... bir an için aklına geliveriyor onunda... acaba Demir’de hayal ediyor mu onu böyle.


usayken



YÖN
Sen bana bakma,
Ben senin baktığın yönde olurum.
                
Özdemir Asaf 
BU SEVGİDİR

e.min.10.bölüm alıntıdır.

..”... neden eldiven takıyorsun?”... Öylesine taktı Asi... ama Demir çıkarmasını istiyor... Çıkarmayacak işte... Neden inat ediyor Asi... Neden ısrar ediyor Demir... Yoksa içinde eli dışında sakladığı bir şey mi var... Demir neden tuhaf tuhaf konuşuyor... Aslan’ın elinde saklayıp Melek’i şaşırtığı böcek mi  aklına geliyor... bu “tuhaf tuhaf”ın ardında o mu yatıyor. Demir...“Tuhaf olan ben miyim... yoksa parmağına geçirdiğin şu saçma sapan şey mi” dediği anda herşey biraz daha anlamlanıyor... ama anlamazlığa geliyor. Birşey geçirmedi ki parmağına... başka derdi yok mu,  Demir neden bahsediyor? Yok kesinlikle... Demir’in bütün derdi bir ufacık halka şu anda. Onu belinden kavrayıp kaçırmış... eline uzanıp eldivenini çıkarmaktan mı çekinecek Demir... vazgeçip nazikce istemekten, uzanıyor bir anda örgülerin arasına sığınmış parmaklarına...  Ama direniyor Asi hala, çekiyor elini geri... “Ne yapıyorsun” derken... onu izliyor...  bizimde gördüğümüzü görüyor olmalı orada... “Çıkar şunu!” diyen Demir’in kararlılığında... çıkarıyor eldivenlerini tek tek Asi... Tersyüz olan parmaksız eldivenler avuçlarında topak topak daha...  soruyor... “Al bakalım... Oldu mu?”... Demir “Oldu!” derken dünyalar geri geliyor gibi ona. Asi kimsenin yüzüğünü takmamış... onun hala. Biliyordu zaten... biliyordu... neden endişelendi ki. Şimdi artık süklüm püklüm, özür dileme zamanı. Kabalık etti... ama görmese olmazdı. Gözleri takılı kalıyor yine ona... “Benimsin... benimlesin hala.” Hiç itiraz etmiyor Asi bu bakışa.

usayken



BU SEVGİDİR
Onun güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir.
Herkes biliyorsa o bence hiç güzel değildir.
Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir.
Yalnız ben biliyorsam bu aşktır.
Hiç kimse görmüyorsa bu yalnızlıktır.
                        Özdemir Asaf

18 Mart 2011 Cuma

HÜZÜN GELDİ


e.min 69.bölüm alıntıdır.

Asi’nin gözlerinde Demir’in acı izleri... babasından öğreniyor ki ölümle el ele tutuşuyor sevdiği.


funda

207.jpg 69.Bölüm

Hüzün Geldi

Türküler bitti
Halaylar durdu
Horonlar durdu
Al damar, mor damar, şah damar sustu
Bahçeler put kesildi birer birer
Meyveler salkım saçak taş.
Bir bulut uçardı
Başı boş bedava
Yandı kül oldu.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.
Ağaç büyür arkasında koşamam
Kervan yürür peşi sıra düşemem
Yıldız akar uçsam da yetişemem.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.

Bedri Rahmi Eyüboğlu
AŞK
e.min 69.bölüm alıntıdır.


daha karanlık bir güne taşıyacak Asi’yi... sığınmak istediği toprağında bekliyor olacak onu asıl karanlığı...


funda
69.Bölüm

AŞK


Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı,
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu

Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullular
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydiki sevmek
Ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bırakasalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
KÜLLERİ SAVRULUR ÖMRÜMÜZÜN


e.min 69.bölüm alıntıdır.

Asi’nin aydınlığı,  Demir’in sevdiği yok gecede...   nasıl kapkaranlık bir gece...
funda
69.Bölüm 
SAVRULAN KÜLLERİ ÖMRÜMÜZÜN
  
Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm 
bulutların dağlara sessizce çöküşünü 
Çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci 
Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım 
çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya 
bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda 
Harelenen sularda bir yanık kokusu 
ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi 
Işık zamana bağlı zamansa onun 
kocaman gözleridir artık 
Anladım tarih de yazılmaz 
bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün 
Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir 
deryalara savrulup çöllere düşmüştü 
Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı 
hangi sokakta vuruldu sevgilim 
Bir demet menekşe bir avuç toprak 
burkulan bir yürek miyim hep 
Sesimde bir yanma bir kekrelik 
uzayıp giden bir çöl yalnızlığı 
Gazeteleri okumuyorum başım dönüyor 
sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey 
her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor 
gidip de gelmemek üzere bütün yüzler 
Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi 
bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere 
yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı 
bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum 
savrulan küllerini ömrümüzün 
Bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum 
Ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin 
ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor 
Acılar dehşetli kinlendiriyor beni 
Kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus 
yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim 
yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında 
 
 
 AHMET TELLİ  
SUSARAK



e.min 69.bölüm alıntıdır.


Gözleri titreşiyor Demir’in,  yutkunarak ellerine kaçıyor... suskun kalıyor... Asi, Demir’e yüklendiğinin farkında... bu ataklar yoruyor onu da.  Elleri saçlarını alıp kulağının arkasına sıkıştırırken, Demir’in yan gözle izleyişini seyrediyorum sevdiğini... nedir bunların çektikleri?...

funda
69.Bölüm


SUSARAK

Güneş altında söylenmedik söz yokmuş..
Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi..
Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz..
Bende söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde..
Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik...
Bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde....
Duyuyorsun değilmi suskunluğumu nasıl haykırıyor...
Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim ...
Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde .....


 AZİZ NESİN
UÇURUM GÖZLÜ SEVDİĞİM
 
funda
69.Bölüm

Fatoş Arapi
 



BİLİR MİSİN


e.min 69.bölüm alıntıdır.

İkiside  hala nasıl susuz... ikiside hala nasıl muhtaç düşen her damlaya... paylaşılan o ‘bütün gece’ yetmemiş susuzluklarını doyurmaya... birlikteliklerine rağmen bakir bir istek Demir’in gözlerinde hala... Utandırıyor olmalı sevdiğinin bakışları Asi’yi...   O kadar uzun zaman oldu ki hayaller kurmayalı onlarla ilgili... beklemiyorum böyle bir anda gelsin bu dürtü... ama serbest kalıyor işte hayallerim cömertçe Demir’in gözlerinden...  Kimi kandırıyorum... Bu hayal mi?.. Peki, benim mi?.. Gözlerinin hükmeden deliliğine inat... zorbaca yavaş...  eğilsin ve ruhuna dokunsun istiyorum sevdiğinin... bu teslim oluş ve alışta,  ikiyönlü bu dokunuşta... her kaçınılmaz hamle ikisini de titretsin istiyorum... daha ötesini hayal bile edemiyorum...

funda
69.Bölüm

 Bilir misin ne zordur severek yaşamak. Ona benimsin deyip sarılamamak.. Ne zordur hep yakın hissedip aslında ondan uzak olmak.

Can Yücel

 

BENİ SEVMENİ İSTİYORUM


Asya’yıda beni de çok sevdiğini söyle... bizi birdaha bırakmayacağını söyle.

funda

 

BENİ SEVMENİ İSTİYORUM

 Seninle buluşmamız ne kadar zor olsa da,
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.
Beş dakika baş başa kalmamız suç olsa da
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.

Çağırsam bile gelme,yorulma ne olursun,
Sen üzülme,incinme,kırılma ne olursun,
Beni yanlış anlam,darılma ne olursun,
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.

Bir gün bensiz kalsan da benimle yaşamanı,
Aşkımı değerini sır gibi taşımanı,
Nemli bakışlarınla resmimi okşamanı
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.

Senden tek dileğim var,özel imtiyaz değil,
Kulun başka bir kula ibadeti farz değil,
Haşa!Yaratan gibi beş vakit namaz değil,
Senden sadece beni sevmeni istiyorum.

 CEMAL SAFİ
TERKETMEDİ SEVDAN BENİ

e.min 69.bölüm alıntıdır.

...görüyor ki Asi’de  denizci kesilmiş, ters rüzgarlarla, tekneyi düze götürmeyi öğrenmiş...  “Terkettim... ben yokum artık” de... Bunu nasıl söyler, Demir... “Sizi terk ettiğimi nereden çıkarıyorsun?”...

funda

69.Bölüm


TERKETMEDİ SEVDAN BENİ

Terketmedi sevdan beni
Aç kaldım, susuz kaldım
Hayın, karanlıktı gece
Can garip, can suskun
Can paramparça
Ve ellerim, kelepçede
Tütünsüz uykusuz kaldım
Terketmedi sevdan beni

AHMET ARİF