2 Haziran 2011 Perşembe

MUTLU AŞK YOKTUR

e.min 11.bölüm alıntıdır.

Ne Asi-Demir’i... ne yeşili görmek istemiyor gözüm acıda...acıyla aynı anda. Ama Asi-Demir’in acısına inat, gözüme gözüme batıyor bu sahnelerin yeşili nicedir işte... belli ki yeni çıkmakta olan ekin, ve toprağın fışkıran çimende kendini gösteren bereketi... capcanlı,  parlıyor çevrelerinde, yaşamın yeni sürgünler vermiş hali. Dallarda da görmeyi bekliyorum sabırla... ne zaman yapraklanacak yaşam onlarda... İçimi rahatlatıyor, biliyor olmak... bu bir süreç... bir yaprak dökümü yaşanır yeni bir yapraklanma başlar... hep böyle olmuş... böyle olacak. Arabanın yanına dönerken duyuyor hıçkırıklarını Asi’nin Demir... Çöreklenmiş yol kenarına sevdiği...  gidememiş olmalı daha fazla. Baş koymaya yer aramış acıları... bulamamış... Asi yalnız başına. Kendini kapatıp etrafa... sarmalanmış birileri yerine, paralanmasın hıçıkırıklarıyla...  Demir sokuluyor yanına yavaşça...  sesleniyor, “Asi”... Anlayamıyorum... Demir’in  varlığı kesiyor mu...  yoksa yatıştırıyor mu Asi’yi?..  Gözyaşlarını saklamak için döndürecek başını sadece...dinler görünecek sessizce. Rüzgar yine almış dolamış saçlarını yüzüne...  gidip gelip, ötelenip ellerinde, gözyaşlarının oluk olup aktığı gözlerinde. Duramadı geldi Demir... uzak kalamadı, neler olup bitiyor öğrenmek zorunda. Olanlara üzüntüsü en az onun kadar... üzüntüsüne ilave birde duyduğu suçluluk var. İnanır mı... inanabilir mi Asi, buna. Ağzından dirhemle laf çıkan adamın, açıkça üzüldüğünün itirafına. Demir biliyor, çok öfkeli  Asi, onu suçluyor... Öfkenin ne olduğunu kim Demir’den iyi bilebilir... gözleri dalıyor... O yakılıp yıkılmadan çıkıp geliyor Demir... o gözü karalıktan geliyor. Ama yeşil, sürgün vermeye başladı Demir’in topraklarında da... Asi’ye dönüyor... onun mutsuz olmasını istemiyor...

usayken


 


          MUTLU AŞK YOKTUR


    insan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
mutlu aşk yoktur

hayatı bu silahsız askerlere benzer
bir başka kader için giyinip kuşanan
ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
onlar ki akşamları aylak kararsız insan
söyle bunları hayatım ve bunca gözyaşı yeter
mutlu aşk yoktur

güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
içimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
ve hemen can verdiler iri gözlerin için
mutlu aşk yoktur

vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
en küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
mutlu aşk yoktur

bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
mutlu aşk yoktur ama
böyledir ikimizin aşkı da

Louis aragon
ŞU SEVİ

e.min 10.bölüm alıntıdır.

onunla yaşıyor her anını Demir... ama görüyorki onu sahiplendiğinden bile habersiz sevdiği... yaklaşıyor ve uzanıyor Asi’ye... ilk ‘sevgilim’ deyişi Demir’in ona, kendine teslim olmuş o ele geliyor, parmaklarıyla. ‘Sevgilim... buradayım... bak... dokunuyorum sana...’ Asi’nin gözleri kayıyor bu temasa...

Bu dokunuş... Asi’ye vurulmuş bir demir mühür adeta... kimse dokunamaz ona böyle bir daha. Asi onun...hesap soruyor... nasıl dans ettiklerini de gördü o adamla. Asi Demir’in yakınlığından şaşkın... ilk dokunuşlarını almaktan şaşkın... kıskançlık sözleri duymaktan şaşkın... soruyor... “Nasıl dans etmişiz?” Demir aralarındaki mesafeyi iyice kapatıp uzanıyor ona... elinin kavrayışı belini bulduğunda çekiyor Asi’yi kendine birazda... “böyle mi tuttu belinden... böyle mi baktı gözlerine...” Salınırken bedenleri bu temaslarla, Asi’nin belindeki eli kaybolurken Asi’nin saçlarının altında, usulcacık açığa çıkıyor Demir... sözler o kadar içi doldurulamazlar ki bu yaşananlar yanında... iyi ki hiç görünmemişler onlara... Alev alev gözleri Asi’nin... alamıyor Demir’den kendini... kala kalıyor onda.
usayken
 


ŞU  SEVİ

Şu sevi
Öyle yaman
Öyle ince
Öyle sevecen 
Öyle umutsuz
Şu sevi
Gün gibi güzel
Zaman gibi kötü
Zamansız gelirse
Şu sevi öyle gerçek
Şu sevi öyle güzel
Öyle mutlu
Öyle sevinçli
Ve öyle alaycı
Karanlıkta ödü kopan çocuk gibi
Öyle sevinçli
Geceleyin dingin bir adam
Dört yana korku salan şu sevi
Olur olmaz söyleten
İçin için kemiren
Pusu kuran şu sevi
Gözledikçe
Sıkışan yaralanan tepinen yadsınan
unutulan yetinen
Sıkıştırmamız yaralamamız yadsımamız unutmamız yüzünden
Sevide var ne varsa
Öyle canlı
Günlük güneşlik
Seninki 
Benimki
Tanrının günü
Yepyeni
Değişmez
Bitkiden daha gerçek
Kuştan daha titremekli
Yazdan daha canlı daha sıcak
İkisi de elimizde
Gidip gelme
Unutabilir
Sonra uyuyabiliriz
Uyanabilir acı çekebilir yaşlanabiliriz
Gözümüzü kapayabiliriz
Ölümü düşünebiliriz
Gençleşebiliriz
Sevimiz
İnatçı eşek örneği
................
Unuttuk seni
Sen bizi unutma
Bir sen varsın yeryüzünde
Çok uzaklarda
Nerede olursa olsun
Bir haber yolla bize
Geç de olsa koruluktan
Anılarımdan 
Çık birden orta yere
Uzat elini
Kurtar bizi

Jacues Prevert
SEVGİLİM

e.min 10.bölüm alıntıdır.

Demir ne oldu?.. Söylemeyecek misin?” Demir bu soruyu bile ‘nasıl sorarsın bana’ dercesine bakıyor. İçinden konuşmak iyi geliyor Demir’e... yeni yeni konuşmaya başladı bu konuda kendiyle. O kadar güçlü ki yaşadıkları... o kadar şiddetli ki duyguları... açığa çıkmaya korkuyor. Demir’e saklanıyor. Sessizliğine saklanıyor. Boy verebildiği tek yer gözleri, bir tek orada özgür kalıyor. Asi için tam bir bilmece... ağzını açıp tek söz etmeyen bu adama ne yapsın... o da mı Demir’i belinden tutup yakalasın... kendine zorlasın... daha ne kadar mücadele verecek bu bilinmeyenle. O da çekiyor kendini, dönüyor geriye... Saçları ise hayali gerçeğe döndüren bir gelenek başlatıyor o gece. Sahibine rağmen buluyor Demir’in yüzünü... dudaklarını... laf dinlemiyor, suskunlukları takmıyor, kazan kaldırıyor Asi-Demir’e. Buldukları her fırsatta böylece uzanacaklar... uzanmakla kalmayacaklar, tutunacaklar Demir’e. Kırbaçtan daha çok acıtıyor hayallerini kurduğu bu saçlar... Yüzünde gezinmemiş miydi, sere serpe heryerine serilmemiş miydi... yetmiyor şimdi ona verdiği bu belirsiz temaslar. Gömmek istiyor Demir’i bu saçlara Demir... uzanmak istiyor onlara doya doya, parmakları gezinsin tellerinin aralarında, dalgaları oynaşsın avuçlarında... kızgınlıkla değil, istekle, bir daha, bir daha savrulsunlar ona... koşulsuzca yaşasın onların ruhunda... Böylesi çelişkiler içinde olduğu bir anda bile hayaller kuruyor onunla ilgili... bu geçici bir heves olabilir mi? Sakinleşmeli... durup düşünmeli.

usayken



SEVGİLİM

sevgilim
kralı karanlık olan
        bir ülkedir senin saçların
alnın çiçeklerin bir havalanışı

başın dipdiri bir ormandır senin
          uyuyan kuşlarla dolu
oğul oğul ak arıdır memelerin
         dalı üstünde gövdenin
gövden nisandır benim için
koltukaltlarında ilkbaharın gelişi

kralların arabasına koşulmuş
        ak atlardır kalçaların
ve has bir ozanın mızrap vuruşlarıdır
aralarında her zaman tatlı bir ezgi

sevgilim
başın kutusudur
          aklın olan o serin mücevherin
başındaki saç yenilgi bilmeyen
         bir yiğittir
omuzlarındaki saçlar
        zafer davullarıyla yürüyen bir ordu

düşlerin ağaçlarıdır bacakların
meyvesi unutkanlığın özü

kızıllar giyinmiş satraplardır dudakların
        öpüşü kralları birleştiren
bileklerin
kutsaldır
         kanının anahtarlarının bekçileri
gümüş vazolardaki çiçeklerdir ayak
         bileklerinin üstü

güzelliğinde flütlerin ikilemi

        gözlerin aldatışı çanların
günlük kokuları arasından sezilen

Edward Estlin Cummings

1 Haziran 2011 Çarşamba

AŞK

e.min 10.bölüm alıntıdır...

 Gözleri takılı kalıyor yine ona... “Benimsin... benimlesin hala.” Hiç itiraz etmiyor Asi bu bakışa.


usayken


Bakarken kıyamamak mı,yoksa baktıkça doyamamak mıdır aşk
Özdemir ASAF
ELLERİN

e.min 10. bölüm alıntıdır.

Tuhaf olan ben miyim... yoksa parmağına geçirdiğin şu saçma sapan şey mi” dediği anda herşey biraz daha anlamlanıyor... ama anlamazlığa geliyor. Birşey geçirmedi ki parmağına... başka derdi yok mu, Demir neden bahsediyor? Yok kesinlikle... Demir’in bütün derdi bir ufacık halka şu anda. Onu belinden kavrayıp kaçırmış... eline uzanıp eldivenini çıkarmaktan mı çekinecek Demir... vazgeçip nazikce istemekten, uzanıyor bir anda örgülerin arasına sığınmış parmaklarına... Ama direniyor Asi hala, çekiyor elini geri... “Ne yapıyorsun” derken... onu izliyor... bizimde gördüğümüzü görüyor olmalı orada... “Çıkar şunu!” diyen Demir’in kararlılığında... çıkarıyor eldivenlerini tek tek Asi... Tersyüz olan parmaksız eldivenler avuçlarında topak topak daha... soruyor... “Al bakalım... Oldu mu?”... Demir “Oldu!” derken dünyalar geri geliyor gibi ona. Asi kimsenin yüzüğünü takmamış... onun hala. Biliyordu zaten... biliyordu... neden endişelendi ki. Şimdi artık süklüm püklüm, özür dileme zamanı. Kabalık etti... ama görmese olmazdı.

usayken







ELLERİN

Ellerindi ellerimden tutan
Ellerimdi ellerinden tutan...
Bıraktığı anda ellerimiz ellerimizi
Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin
Kimbilir kaç martılar halinde...

Bir masada karşı karşıya
Seyrederken dudaklarını senin,
Dile gelmiş ilk Türkçeydik...
Henüz başlamış külrengi bahar,
Ne savaş, ne barıştık biz...

Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar
Manolyaya gece konmuş kumrular...

Can Yücel

ALLEGRO

e.min 10.bölüm alıntıdır.

Demir’in ardında yemyeşil bir çayırlık... Asi’nin ardında kahverengi toprak... birbirlerine baktıklarında gözlerini görüyor olmalılar... o yeşillik o kahvelik birbirine sokuluyor Demir’in yürüyüşüyle... geçiyor içiçe yavaş yavaş. Ne kadar yüreğe yatıyor onunla böyle olmak... dudaklarının yanıbaşına konacak bir öpücüğün hayalini kurmak... olmaz... teyzesinin dediğini asla yapamaz... bu sevgiye sırt dönmeyi düşünmek boşuna...  tek umut, bir çıkar yol bulmak.

Gelişinin farkedilmesiyle, herkes dönüyor Demir’e... ve Asi’de. Kim karşısından gelen böyle... soğuk, sıcak, öfke değil... sevişmişlik geliyor Demir’le üstüne üstüne... Dün gece onu son gördüğünde... yani gerçekten gördüğünde... öfkeliydi Demir ona delice... Hayallerine sarılmıştı Asi, öyle bırakmak istememişti gündeki son Demir görüntüyü Asi’de... bir tek orada gülüyordu Demir kendine... hayallerinde...  ona son bakan hayalde böyleydi işte... yutkunuyordu Asi’ye. Yavaş ve tüketen karışmalarıydı bu hayaller... gece huzurla... sıkı sıkı sarıldı bu hayallere. Tahmin edebilir mi onunla ilgili böyle hayaller kurduğunu Demir... hayallerini gözlerinde görürse çok utanır... dönüveriyor o daha yakına gelmeden, yere... Bir an ... bir an için aklına geliveriyor onunda... acaba Demir’de hayal ediyor mu onu böyle.

usayken









ALLEGRO

birgün başımızda sevda rüzgarları eserse
deli deli yıldırımlar düşerse yüreğimize
"al bir yudum pınarından özgürlüğün,
rüzgarından sevdamızın çek bir soluk"
yaşamın vişne rengi dudakları vardır sevgilim
öpüşün kadar sıcak ve tatlı
"seni benden ne bu duvar ayıracak, ne bu kapı
seni ne bu kara kara gelen ölüm"
çünkü ölüm;
yiğit ve sevecen bir yaşamın
umutlu günlere sunulmasıdır.
canlı bir gül gibi somut
ölümün vişne rengidir dudakları kimi kez
gülümser dudakların gibi titrek ve dokunaklı
bu gece
ne bir yıldız ne ay var
hüzün dolarsa bu gece yarısı içine
"çek bir soluk rüzgarından sevdamızın"
çevir gözlerini güneşin doğacağı yere...

A.Kadir BİLGİN