3 Mayıs 2011 Salı

DOKUNMAK SANA


e.min 8.bölüm alıntıdır.

Yavaşça uzanıyor... dokunuşu Asi’nin omuzuna... okşayışlar taşıyor.  Bir zaman olabilyedi keşke... Asi’nin onun olduğu... onu öpücüklere boğduğu... dilediğince,  doya doya uyuttuğu. Ama yok... Seslenirken bir taraftan... “Asi”... dokunuşu uyandırıyor. Asi, aklında koyunlarla, ilaç saatiyle yatmış... bunları mırıldanarak uyanıyor... Demir’i başucunda görünce şaşırıyor... afallıyor. Uyku sersemi, etrafına bakınıp nerede olduğunu anlamaya çalışıyor. Aslında O... aslında bu saatte... orada olmamalı... Samanların içinden kalkıyor... Demir’in hızı durulmamış... Asi’yi hızına çekiyor... Keşke uyur bıraksaydı Asi’yi... kalbinin vucuduna pompaladığı kana artık damarları yetişemiyor... zonkluyor... Ona yaşattığı acı falan umurunda değil... gözleri delice... seni uyandırmak istiyorum diyor. Asi de farkediyor... farklı onunlalığı şu anda Demir’in... sanki duymuyor... sanki durmuyor... Zaptedemediği gözleri bildiğini okuyor... kestirip atarken Asi-Demir dışındaki dünyayı... ziyan etmiyor gözünün değdiği tek bir nortayı... Bu baştan çıkarılışta... bu dudaklarından öpülmüşe dönülmüşlükte,  Asi...  kaçmaya çalışıyor...  “Gitmem lazım” diyor... Hayır... daha değil... Demir uzanıp baştan ayağa saman çöpleri içinde kalmış Asi’nin saçlarında tek bir sapı alıyor... o saman çöpü Demir’den kalmış Asi’de... üzerinde sadece saman çöpleri olan Asi hayalinden kalmış... deminden kalmış... Aşkın... her türlüsünü onunla yaşamak istiyor Demir... su olup akıyor... çamur olup buluyor... samanlarda yuvarlıyor. Asi uyanıyor.

Yorgun görünüyor Asi... Demir yorgunu... uyanışıyla yaşanmışlıklar geliveriyor Asi’nin gözlerine... bu adamın ona ettiklerine. Tam karar vermişken, uzak duracak Demir’den... savruluyor onda başka yerlere... Demir’de farkındaki Asi onda değil şu an... gözleri bir evvelki gecede... elinde silah tutan... atının canını alan Demir’de. Uyanışına sebep bu adamın hiç bir benzerliği yok oradakiyle... ne olur bakmasın Asi Demir’e öyle.


usayken






DOKUNMAK SANA

Alacakaranlıkta
bir kadife kumaş düşlüyorum.
Silik, hafif seçilen ama gerçek.
İşte öyle birşeysin sen;
yumuşak, hoş, tatlı,
heyecan dolu, ürkek ve kaygan.
Koklayınca solacak bir çiçek,
dokununca kaybolacak bir hayal gibisin.
Mum alevi gibi titrek,
sevdan gibi kararlı,
yüreğin gibi korkusuz ve
gözlerin,
gözlerin gibi aşk dolu.

Dokunmak sana;
o derinden bakan,
o her zaman gülen gözlerine dokunmak,
o heyecanla,
o sevdayla titreyen tenine dokunmak.
Ama dünyanın en günahkar insan
elleriyle değil,
sevdalının duyguları ile dokunmak.
Gözlerle dokunmak gözlerine,
sözlerle dokunmak sözlerine,
dokunmak o ipek saçlarına,
sana dokunmak velhasıl
sana
herşeyine.

Sevmek seni;
ama bir avcının avını sevmesi gibi değil
acımasızca,
ürkek bir ceylana dokunur gibi sevmek,
annenin yavrusuna sarılışı gibi sevmek,
duyguların en güzeli ile sevmek,
cevabi bir duygu ile
sevildiğini bilerek.

Yaşamak seni;
çatlamış toprağa inen yağmur damlaları tadında
yaşamak seni,
akşamın hüznüne karışmış duygularda,
erişilmesi en zor sevdalarda,
seni senden sakınarak,
seni senden saklayarak yaşamak,
yaşamak seni.

Yoksun artık,
ama
şimdi sesin tatlı bir nağme,
hoş bir çığlık
düşlerimin harmanında.
Bekliyorum,
bekleyeceğim,
her akşam gün batana dek...

Akif Ali Albayrak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder