31 Mart 2011 Perşembe

SAVRUL  GEL


e.min 17.bölüm alıntıdır.

Asi, saçlarını savurarak dönüyor... Demir’i kendince bir günaydınla işe göndermeye kararlı, belli oluyor. Onlar kırgınken, günaydınları böyle yol buluyor... Demir arkasına yaslanıp artık onun kendine gelişini bekliyor... Asi’nin Kerim’le merhabalaşması bir formalite, bütün dikkati gözlerini hala yoldan ayırmayan Demir’de... Kerim’in “Ne oldu hayvanlar yolda miting mi yapıyor?’u sadece bize ulaşabiliyor, hafızalarımızdan asla silinmiyor.


“Korna çalıp sürüyü ürkütmek marifet mi şimdi...” diye ona ilk hücumunu yaparak Demir’i kendine bakmaya zorluyor. Burada iki sürüyü birleştirmeye uğraşıyorlar... Demir’de bu karşılaşmaya hazır... onu bekletmiyor... gözleri ona dönerken, sakinliğinin onu öfkelendirdiğinin farkında, soruyor...”Bu kadar yavaş hareket etmek zorunda mısınız?”... İki dakika bekleyemedi mi Demir Bey... ama iki dakikayı çoktan geçti zaten, diyor demir ses... Bir satranç gibi sözlerle oynanan, Kerim’i bile yerinde pıstıran hamle geliyor Asi’den... “O zaman git derdini koyunlara anlat!” Onun kendini sürüklemesine müsade etmeyecek Demir... iyi bir münazaracı... Ödülünü de peşin peşin alıyor üstelik... değiyor herşeye onun kızgınlıkla kendine gelişi. Hem bilmez mi... bir ıslığıyla deniz gibi açılır sürü... “Onları sen idare etmiyor musun... istersen yaparsın.” Asi’de hatırlamış olabilir mi Demir’in anımsadıklarını... Ummadığı belli, böylesi çata çat cevaplar almayı... belkide yine onunla hiç konuşmayacağını sanmıştı... Keyifle hırçınlaşıyor... Demir’le hırçınlaşmak onu mutlu ediyor... yaşadığını hissettiriyor... “Bunlar araç değil koyun... kornadan ancak ürkerler.” Aslında neyin tartışmasını yapıyorlar, çok iyi farkındalar... Onlar çocuk değiller... birbirlerinin saçlarını çekemezler... onları körükleyen bu atışmalar her ikisi içinde soludukları hava kadar elzem. Demir durdurulduğunu... Asi onu bir kez daha istediği yerde durdurduğunu biliyor. Aslında onlar, onları doldurup taşıran bu atışmaya doyamıyor... hayat mücadelesiymiş gibi için için yanan bu anlara tutunuyor.

usayken









SAVRUL GEL

“eksikliğim çoktur ben de bilirim
“eksiklikle kabul eyle gel beni”
-Pir Sultan-

ılıklığımı seriyorum gökyüzü çıplaklığına bölüş gel
dola gel saçlarını sabahlarıma
iner yol, sokulur gece uykularına bozkırların
yolları ve uykuları tüket gel a gülüm savrul gel
soluğuna sarıl rüzgârlarımın

beni böyle darmadağın uykularda buluyorsun
üşüyorum sarıyor, seviyorum gülüyorsun
beni böyle temmuz sabahlarına dolayıp gülüşünle
gölgelere
gölgelere koyverip gidiyorsun
dön de gel a gülüm sırılsıklam sevdalara dol da gel!

şu benim yosunsuz, kumsalsız kıyısızlığım
ak da gel
ak da gel!

darmadağın akşamlarda umutlar bulacaksın
sırılsıklam hüzünlerde öksüz sevinçler
karanlığı tüket a gülüm umutları topla gel

Yılmaz Odabaşı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder